BeşinciBab
(HaşİYe 1)
o
?«/
c n
ƒn
dG n
º r
© p
fn
h *G É n
æ o
Ñ° r
ù n
M
mertebelerine dair Beş
nüktedir.
BirinciNükte
Bu
o
?«/
c n
ƒn
dG n
º r
© p
fn
h *G É n
æ o
Ñ° r
ù n
M
kelâmı,
(HaşİYe 2)
acz-i beşer
marazına ve fakr-ı insan hastalığına mücerrep bir deva-
dır. zira:
Lem’aLar | 823 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
mertebe:
derece, basamak.
mevcudat:
var olan her şey, var-
lıklar.
muhtasar:
özet olarak, kısaca.
mübarek:
bereketli, hayırlı.
mücerrep:
denenmiş.
müşahede etmek:
bir şeyi gözle
görmek, seyrederek anlamak.
nükte:
ince ve derin manalı söz.
remiz:
sembol, işaret.
suret:
biçim, tarz.
şedit:
şiddetli, tesirli.
tabakat:
katmanlar, tabakalar.
varta:
uçurum, tehlike.
zahir:
açık, aşikâr.
zeval:
sona eriş, kaybolup gidiş.
zîhayat:
canlı, hayat sahibi.
zikretmek:
söylemek, anmak.
zira:
çünkü, şundan dolayı.
zulmet:
karanlık.
zulümat:
karanlıklar.
acz-i beşer:
insanın zayıflığı,
güçsüzlüğü.
ahval:
hâller, durumlar.
arabî:
Arabca.
bab:
kısım, bölüm, konu.
cümle-i mübareke:
hayırlı, fe-
yizi, bereketli cümle; sevaplı
söz.
dehşetli:
korku veya ürküntü
veren, çok fazla şaşırtıcı.
deva:
ilâç, çare, tedbir.
elem:
acı, sıkıntı.
envar:
nurlar, ışıklar.
fakr-ı insan:
insanın muhtaç-
lığı, fakirliği.
fenâ:
geçicilik.
fıkra:
paragraf, kısım, bölüm.
firak:
ayrılık.
gayet:
pek çok.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
haşiye:
dipnot, derkenar.
kelâm:
söz, ifade.
lem’a:
parıltı.
mağrip:
güneşin batma vakti,
akşam.
mahbup:
sevilen.
makamat:
makamlar, basa-
maklar, dereceler.
maraz:
hastalık.
meftun:
gönül vermiş, beğen-
miş, tutulmuş, hayran.
mehasin:
güzellikler, hüsünler,
iyilikler.
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173.)
2.
Kötülüklerden uzaklaşmak ve iyiliğe yönelmek ancak Allah’ın yardımıyladır.
HaşİYe 1:
Ben on üç sene evvel yüksek bir yer olan Yûşa tepesinden
dünyaya baktım, birbiri içindeki mevcudat tabakatına ve mehasinine
herkes gibi meftun idim. Âdeta şedit bir muhabbetle alâkadar idim.
Hâlbuki, pek zahir bir surette fenâ ve zevalde yuvarlanmalarını aklen
müşahede ettim. dehşetli bir elem ve firak, belki hadsiz firaklardan
gelen bir zulmet hissettim. Birden
(1)
o
?«/
c
n
ƒn
dG n
º r
© p
fn
h *G Én
æ o
Ñ° r
ùn
M
ayeti otuz
üç mertebesiyle imdadıma yetişti. Ben de gelecek tarzda remizli okur-
dum. Mağriple yatsı ortasında devam ettiğim yedi cümle-i mübareke-
nin her birisi, birer lem’a olarak otuz Birinci Mektubun lemaatına
girecekti. Beş cümlesi girdi, bu ikisi kalmıştı. onun için dördüncü, Be-
şinci lem’aların yerleri açık kalmıştı. Biri
o
?«/
c n
ƒn
dG n
º r
© p
fn
h *G Én
æ o
Ñ° r
ùn
M
, diğeri
(2)
p
º«/
¶n
©r
dG pq
»p
?n
©r
dG $Ép
H s
’p
G n
äs
ƒo
b n
’n
h n
?r
ƒn
Mn
’
’in meratibine dair olacaktı. Bu iki
mübarek kelâmın meratibi ilimden ziyade fikir ve zikir olduğundan, Be-
şinci Bab olarak Arabî zikredildi.
HaşİYe 2:
Bir zaman bu cümle-i mübarekenin çok envarını ve makama-
tını gördüm. Beni çok müthiş zulümattan ve vartalardan kurtardı. Ben
o ahval ve makamata işaret için gayet muhtasar birer fıkra, bazen birer
kelime ile kendi tahatturum için işaretler koymuştum. o baştaki fıkra
ise, herkes gibi benim de bir mahbubum olan koca dünyanın zevalini
ve fenâsını ve içindeki zîhayatın ölmesini düşündüğümden,