Lem'alar - page 763

Hak sübhanehü’nün irade ve ihtiyâr ve meşietiyle oldu-
ğuna delâlet eder.
nasıl bir cinsten olan eşyanın tevafuku ve bir nev’in ef-
radının aza-i esasiyede tevafukları onların sâniinin Vahid
ve ehad olduğuna bizzarure delâlet ederse, bütün o efra-
dı şümulüne alan ve muntazam alâmet-i farikalarla teza-
hür eden hakîmâne teşahhusatlarındaki temayüz de, şa-
nı her şeyden yüce olan o
Sâni-i Vahid-i Ehad
’in
Fail-i
Muhtar
ve
Mürîd
olduğuna ve dilediği gibi iş görüp dile-
diği gibi hükmettiğine delâlet eder.
Hem o
Hallâk-ı Alîm-i Mürîd
, nasıl ki
Alîm-i Külli Şey
ve
Mürîd-i Külli Şey’
dir, yani ilmi her şeyi muhit ve irade-
si her şeye şamil ve ihtiyârı tam ve ekmeldir; öyle de,
onun kudreti dahi kâmildir, zarurîdir, zatîdir, zatından
neş’et eder ve zatının lâzımıdır. o kudrete acz tedahül et-
mesi muhaldir; aksi takdirde bilittifak muhal olan cem-i
zıddeyn lâzım gelir.
o kudrette meratip de bulunmaz;
• nuraniyet, şeffafiyet, mukabele, muvazene, intizam
ve imtisal sırrıyla,
Lem’aLar | 763 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
noksansız, mükemmel.
kudret:
güç, kuvvet.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
meratip:
mertebeler, basamaklar.
meşiet:
dileme, irade, istek, arzu,
matlûp, murat.
muhal:
imkânsız.
muhit:
kuşatan, saran.
mukabele:
karşılık verme.
muntazam:
düzgün, tertipli, dü-
zenli.
muvazene:
denklik, denge.
mürîd-i Külli şey:
her şeyi dileyen
ve isteyen Allah.
mürit:
isteyen, dileyen, arzu eden
Allah.
neş’et etmek:
kaynağını bir yer-
den almak, doğmak, oluşmak.
nevi:
cins, tür, çeşit.
nuraniyet:
nurluluk, aydınlık.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
Sâni-i Vahid-i ehad:
tek ve yar-
dımcısız olarak her şeyi sanatla
yapan Allah.
sırrıyla:
dikkat, yetenek ve tecrü-
beyle manevî hakikat ve marifet-
lerin bilinmesi.
Sübhanehü:
Allah’ı her türlü nok-
san sıfatlardan tenzih etmek.
şamil:
içine alan, kaplayan.
şan:
şan, şöhret, ün.
şeffafiyet:
şeffaflık, saydamlık.
şümul:
içine alma, kaplama.
tedahül:
birbiri içine girme.
temayüz:
seçkin hâle gelme, siv-
rilme, yükselme, üstün olma.
teşahhusat:
şahıs hâline girmeler,
cisimlenmeler.
tevafuk:
uygunluk, rastlamak,
münasebet, birbirine denk gelme.
tezahür:
zuhur etme, ortaya
çıkma, meydana çıkma.
Vahit:
bir, tek, biricik; dengi ve or-
tağı olmayan, eşi, benzeri olma-
yan Allah.
zarurî:
zorunlu, ister istemez.
zat:
kendi, asıl, öz; Allah.
zatî:
zata ait.
zatından:
kendinden.
acz:
güçsüzlük, kuvvetsizlik.
alâmet-i farika:
farklılık belir-
tisi, farklılık işareti.
alîm-i Külli şey:
her şeyi bilen
Allah.
âzâ-i esasiye:
varlığı gerekli
temel organlar.
bilittifak:
ittifakla, birleşerek.
bizzarure:
zarurî olarak, ister
istemez, mecburen.
cem-i zıddeyn:
iki zıddın bir
araya getirilmesi.
delâlet etme:
delil olma, işa-
ret etme, gösterme.
delâlet:
işaret, delil olma, gös-
terme.
efrat:
fertler, tek olanlar, bir-
ler.
ehad:
tek, bir, zatı tek olan Al-
lah.
ekmel:
en uygun, en olgun,
en eksiksiz.
Fail-i muhtar:
İstediğini yapan,
kendi iradesiyle faaliyette bu-
lunan, hakikî müessir Allah.
Hak:
varlığı hak olan ve her
hakkın sahibi olan anlamında
Allah’ın ismi.
hakîmâne:
hikmetle bir şe-
kilde, gayeler ve faydalar gö-
zeterek, asla abes iş yapma-
yarak.
Hallâk-ı alîm-i mürit:
istediği
ve dilediği gibi bilerek yaratan
Allah.
hükmetmek:
karar vermek,
emir vermek.
ihtiyâr:
seçme, tercih, istek.
ilim:
biliş, bilgi.
imtisal:
benzemeye çalışma,
uyma, uygun olma.
intizam:
düzgün olma, düz-
günlük.
irade:
dileme, isteme.
kâmil:
tam, olgun, eksiksiz,
1...,753,754,755,756,757,758,759,760,761,762 764,765,766,767,768,769,770,771,772,773,...1406
Powered by FlippingBook