bir saltanat-ı rububiyetin şeairidir, zîşuura onu iş’ar eder
muhteşem bir ulûhiyetin işaratıdır ki, ehl-i fikri imana ve
tevhide davet eder.
İşte o
Hallâk-ı Kadîr
, her şeyi her şe’niyle bilen
Alîm’
dir. o her şeye şamil irade sahibi bir
Mürîd’
dir ki,
dilediği olur, dilemediği olmaz. o her şeyi ihata eden za-
tî kudret-i mutlaka sahibi
Kadîr’
dir ki, her şeye gücü ye-
ter. nasıl ki gündüzde güneşin ziyasız ve hararetsiz vücu-
du mümkün değildir ve tasavvur edilemez; aynen öyle
de, semavatın hâlıkı olan bir İlâh’ın da ilm-i muhit ve
kudret-i mutlaka sahibi olmaması mümkün değildir ve
tasavvur olunamaz. demek, bizzarure, zatının lâzımı
olan ve her şeye taallûk eden ve hiçbir şey ondan giz-
lenemeyen ilm-i muhitiyle o her şeyi her şe’niyle bilir.
zira o ilmin nuraniyetiyle her şeyi ihata eder, ihatasıyla
her şey huzurunda olur, nüfuzuyla her şey müşahedesi
altındadır.
Bütün mevcudatta müşahede edilen intizamat-ı mev-
zune ve ittizanat-ı manzume, hikmet-i amme ve inayet-i
tamme, akdar-ı muntazama ve kaza-i müsmirre, ecel-i
muayyene ve erzak-ı mukannene; düsturlarının sağlamlı-
ğıyla, kâinattaki fenleri netice veren itkanat ve her şeyi
süslendiren ihtimamat ve gayet kemaldeki imtiyaz ve itti-
zan ve intizam ve itkan ve her şeyin hilkatinde görülen
sühulet-i mutlaka namına hiçbir şey yoktur ki, her şeyi bi-
len bir
Allâmü’l-Guyûb’
un ilminin ihatasına şahit olma-
sın.
Lem’aLar | 759 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
kendisine ibadet edilmeye lâyık
tek varlık ma’bud, Allah.
ilim:
bilim, biliş, bilgi.
ilm-i muhit:
kuşatıcı ilim.
iman:
inanma, inanç, itikat.
imtiyaz:
bir şeyi diğerinden ayıran
fark, ayrıcalık, üstünlük.
inayet-i tamme:
tam ve eksiksiz
yardım etme.
intizam:
düzgün olma, düzgünlük.
intizamat-ı mevzune:
ölçülü dü-
zenlilik.
iş’ar etme:
işaretle bildirme, sem-
bollerle haber verme.
işarat:
işaretler, belirtiler.
itkan:
sağlam ve pürüzsüz sanat
eseri.
itkanat:
sağlam yapılışlar.
ittizan:
ölçülü, tartılı.
ittizanat-ı manzume:
dizgili, sis-
temli ölçüler.
Kadîr:
kudret sahibi olan ve her
şeye gücü yeten Allah.
kaza-i müsmirre:
hayır veren,
meyve veren, ortaya çıkmış olan
faydalı sonuçlar.
kemal:
mükemmellik, kusursuz-
luk.
kudret-i mutlaka:
mutlak kudret,
sonsuz ve sınırsız kudret, güç.
muhteşem:
ihtişamlı, görkemli,
büyük.
mümkin:
olabilir, imkân dahilinde.
mürîd:
irade eden, emreden, bu-
yuran Allah.
müşahede:
bir şeyi gözle görme.
nam:
ad, isim.
nuraniyet:
nurluluk, aydınlık.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
saltanat-ı rububiyet:
kâinatı ter-
biye ve idare edici olan Allah’ın
saltanatı.
semavat:
semalar, gökler.
sühulet-i mutlaka:
sonsuz ve tam
kolaylık.
şamil:
içine alan, kaplayan.
şeair:
İslâma ait işaretler, İslâma
sembol olmuş iş ve ibadetler.
şe’n:
iş, durum, hâl, özellik, şan,
yapı.
taallûk:
bağ, ilgi, alâka.
tasavvur:
yapılmasını düşünme.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın zat ve sı-
fatlarından söz eden bölüm. kısaca
‘ibadet edilmeye lâyık olan ye-
gâne ma’bud bütün varlıkları ya-
ratan Allah’tır” diye ifade edilebi-
len hakikat.
vücut:
varlık.
zatî:
zata ait.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi, bilinci
olan.
ziya:
ışık, nur, parlaklık.
akdar-ı muntazama:
munta-
zam kaderler, mükemmel dü-
zenlenmiş programlar.
alîm:
her şeyi hakkıyla bilen
Allah.
allâmü’l-Guyûb:
‘dış duyular
yoluyla bilinmeyenleri en iyi
bilen, görünmeyen ve bilin-
meyen şeyleri bilen’ mana-
sında Allah’ın güzel isimlerin-
den biridir.
bizzarure:
zarurî olarak, ister
istemez.
davet:
çağırma, çağrı.
düstur:
kanun, kural, prensip,
esas.
ecel-i muayyen:
bilinen ölüm,
Allah tarafından belirlenmiş,
tayın edilmiş ölüm vakti.
ehl-i fikir:
tefekkür sahipleri,
düşünen insanlar.
erzak-ı mukannen:
düzenli
erzak, ölçülü, zaman ve mik-
tarı şaşmayan, sıraya dahil
olarak kararlaştırılmış rızık.
gayet:
çok, son derece.
hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, yaratıcı; Allah.
Hallâk-ı Kadîr:
gücü her şeye
yeten ve her şeyi çokça yara-
tan yüce Allah.
hararet:
ısı, sıcaklık.
hikmet-i amme:
genel hik-
met, her şeyi kaplayan İlâhî
gaye, fayda ve düzen.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
huzur:
hazır olma, hazır bu-
lunma, mevcut olma.
ihata etmek:
sarmak, kuşat-
mak.
ihata:
sarma, kuşatma.
ihtimamat:
hassasiyetle,
özenle iş görmeler, ihtimam-
lar.
İlâh:
tanrı; İslâm geleneğinde