BeŞİNCİ merteBe
(HaşİYe)
Allah her şeyden nihayet derecede yücedir, büyüktür.
zira o öyle
Kadîr
bir
Hallâk
ve öyle
Basîr
bir
Musavvir’
dir
ki, şu ecram-ı ulviye ve incimisal yıldızlar onun ulûhiyet
ve azametinin berahin-i neyyiresi, rububiyet ve izzetinin
şuaat-ı şevahididir. Bütün bunlar, onun saltanat-ı rububi-
yetinin şaşaasını nida ile şahadet; ve hikmet ve hâkimi-
yetinin vüs’atini ve azamet-i kudretinin haşmetini nida
edip ilân ederler.
Şimdi şu ayet-i kerîmeyi dinle:
(1)
...Én
gÉ s
æ` s
`jn
Rn
h Én
gÉn
ær
«n
æn
H n
?r
«n
c
r
ºo
¡n
br
ƒn
a p
ABÉ n
ªs
°ùdG n
‹p
G BGho
ôo
¶r
æn
j r
ºn
?n
an
G
ilâahir.
sonra dikkat-i nazar ile semanın yüzüne bak ki: sema-
nın yüzünde fevkalâde sükûnet içinde bir sükûtu, hikmet
içinde bir hareketi, haşmet içinde bir parlamayı ve ziynet
içinde bir tebessümü, semanın yüzündeki mahlûkatın in-
tizamını ve dakik mizanlar içinde masnuatın mevzuniye-
tini göreceksin.
semanın müzeyyen tavanına güneş gibi ışık verici bir
lâmbayı asmak; onun parlamasıyla mevsimleri tebdil et-
mek; kandili olan ayı kubbe-i semanın saat-i kübrasına bir
akrep yapmak ve her geceyi ayrı bir hilâl ile aydınlatmak;
ve kubbe-i semada parlayan, tebessüm eden yıldızlarla
göğün güzel yüzünü yaldızlamak, elbette nihayetsiz
Lem’aLar | 757 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
Kadîr:
kudret sahibi olan ve her
şeye gücü yeten Allah.
kandil:
aydınlatma kabı, lâmba.
kubbe-i sema:
gökyüzü kubbesi.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
fından yaratılanlar.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler,
eserler.
mertebe:
derece, basamak.
mevkıf:
durak.
mevzuniyet:
ölçülülük, düzgün-
lük, düzenlilik.
mizan:
tartı, ölçü aleti, terazi.
musavvir:
yarattıklarını istediği sı-
fât ve seçtiği surette yaratan; Al-
lah.
müzeyyen:
süslenmiş, süslü.
nida:
çağırma, seslenme.
nihayet:
son, son derece.
nihayetsiz:
sonsuz.
rububiyet:
Cenab-ı Allah’ın her za-
man, her yerde, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
terbiye, tedbir ve sahipliği ve bes-
leyiciliği özelliği.
saat-i kübra:
büyük saat.
saltanat-ı rububiyet:
Allah’ın kâi-
natı terbiye ve idare edicilik sıfâ-
tının saltanatı.
sema:
gökyüzü, gök.
sükûnet:
durgunluk, sakinlik, ses-
sizlik.
sükût:
susma, sessizlik.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şaşaa:
gösteriş, debdebe.
şuaat-ı şevahit:
şahitliğin ışıkları,
parıltıları, nurlu hizmetleri.
tebdil etmek:
değiştirmek.
tebessüm:
gülümseme.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın zat ve sı-
fatlarından söz eden bölüm, var
olan hakikatlerinin hepsini topla-
yan teklik.
vüs’at:
genişlik, bolluk, zenginlik.
yaldızlamak:
süslemek.
zeyil:
ek, ilâve.
ziynet:
süs.
akrep:
saati gösteren mil.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
azamet:
büyüklük.
azamet-i kudret:
kudretin bü-
yüklüğü.
Basîr:
gören, görücü, her şeyi
görüp bilen, tam, eksiksiz ve
kusursuz gören Allah.
berahin-i neyyire:
parlak de-
liller.
dakik:
pek ince.
dikkat-i nazar:
inceden in-
ceye düşünme ve bakma, ba-
kış inceliği.
ecram-ı ulviye:
yüksekteki
kütleler, yıldızlar ve gezegen-
ler.
fevkalâde:
olağanüstü, alışıl-
mışın üstünde.
hâkimiyet:
hâkimlik, egemen-
lik.
Hallâk:
sürekli olarak yaratan,
her şeyi halk eden, Allah.
haşiye:
dipnot, derkenar.
haşmet:
ihtişam, gösterişlilik,
heybet, büyüklük.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye, fayda. ilim.
hilâl:
yeni ay.
ilâahir:
ayetin sonuna kadar.
ilân:
açıklamak, ilân etmek.
intizam:
düzgünlük yerli ye-
rinde olma, tertipli, sıralı olma.
izzet:
değer, itibar, şeref, yü-
celik.
1.
Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik. (Kaf Suresi: 6.)
HaşİYe:
otuz İkinci sözün Birinci Mevkıfının zeylinde ve Yirminci
Mektubun İkinci Makamında izah edilmiştir.