müddeası ve esası ahirettir; elbette o zatın nübüvvetine ve
sıdkına delâlet eden bütün mu’cizeleri ve hüccetleri –bir ci-
hette, dolayısıyla– ahiretin tahakkukuna ve geleceğine
şahadet ederler.
Ve madem kur’ân’ın dörtten birisi haşir ve ahirettir ve
bin âyâtıyla onun ispatına çalışır ve onu haber verir; el-
bette kur’ân’ın hakkaniyetine şahadet ve delâlet eden
bütün hüccetleri ve delilleri ve bürhanları, dolayısıyla ahi-
retin vücuduna ve tahakkukuna ve açılmasına dahi delâ-
let ve şahadet ederler.
İşte bak, bu rükn-i imanî ne kadar kuvvetli ve kat’î ol-
duğunu gör.
@
yedinCi mesele
| 66 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
hakkaniyet:
hak ve adâlete
uygunluk.
hüccet:
delil.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indi-
rilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların aciz kaldığı şey.
müddea:
iddia olunan, iddia
edilen şey.
nübüvvet:
nebilik, peygam-
berlik, Allah’ın elçiliği, pey-
gamberlik hâl ve şânı.
rükn-i imanî:
imana ait esas,
imanın esası.
sıdk:
samimîlik, doğru sözlü-
lük, söz ile fiilin birbirine uy-
ması, olduğu gibi görünüp gö-
ründüğü gibi olma esası.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
tahakkuk:
gerçekleşme, mey-
dana gelme, olma.
vücut:
var olma, varlık.
zat:
kişi, şahıs