garaz. menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riya,
rüşvet, aldatmak gibi hâller meydan alır. Zahirî asayiş ve
insaniyet altında anarşistlik ve vahşet manaları hükme-
der; o hayat-ı şehriye zehirlenir. Çocuklar haylazlığa,
gençler sarhoşluğa, kaviler zulme, ihtiyarlar ağlamaya
başlarlar.
Buna kıyasen,
memleket dahi bir hanedir; ve vatan da-
hi bir millî ailenin hanesidir. Eğer iman-ı ahiret bu geniş
hanelerde hükmetse, birden samimî hürmet ve ciddî mer-
hamet ve rüşvetsiz muhabbet ve muavenet ve hilesiz
hizmet ve muaşeret ve riyasız ihsan ve fazilet ve enani-
yetsiz büyüklük ve meziyet o hayatta inkişafa başlarlar
.
Çocuklara der: “Cennet var, haylazlığı bırak.” kur’ân
dersiyle temkin verir.
gençlere der: “Cehennem var, sarhoşluğu bırak.” Ak-
lı başlarına getirir.
zalime der: “Şiddetli azap var, tokat yiyeceksin.” Ada-
lete başını eğdirir.
İhtiyarlara der: “senin elinden çıkmış bütün saadetle-
rinden çok yüksek ve daimî bir uhrevî saadet ve taze, bâ-
kî bir gençlik seni bekliyorlar. onları kazanmaya çalış.”
Ağlamasını gülmeye çevirir.
Bunlara kıyasen, cüz’î ve küllî her bir taifede hüsn-i te-
sirini gösterir, ışıklandırır. nev-i beşerin hayat-ı içtima-
iyesiyle alâkadar olan içtimaiyyun ve ahlâkiyyunların ku-
lakları çınlasın!
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 75 |
sekiZinCi mesele
memleket:
bir devletin toprağı, ül-
ke, yurt, vatan, diyar.
menfaat:
fayda.
merhamet:
acımak, şefkat göster-
mek, korumak, esirgemek.
meziyet:
bir şeyi başkalarından
ayıran vasıf, üstünlük ve değerlilik
vasfı.
millî:
millete ait, milletle alâkalı,
millete mensup; ulusal.
muaşeret:
birlikte yaşayıp iyi ge-
çinme, adab-ı muaşeret, görgü.
muavenet:
yardım.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
riya:
iki yüzlülük, yalandan göste-
riş, samimiyetsizlik.
rüşvet:
yetkili bir kimseye bir baş-
ka kimse tarafından kanunlara ay-
kırı şekilde, bir çıkar sağlanarak
her hangi bir işin yaptırılması.
sahtekâr:
sahte şeyler yapan,
sahteci, hilekâr.
taife:
bölük, takım, güruh, fırka.
tasannu:
yapmacık.
temkin:
ağırbaşlılık, vakar, ihtiyatlı
hareket etme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait,
ahiret âlemiyle ilgili.
vahşet:
yabanî ve vahşi olan şey,
medeniyetin zıddı.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dışa
ait olan.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa, iş-
kence
adalet:
kanun ve düzen haki-
miyeti.
ahlâkıyyun:
ahlâk ilmi ile uğ-
raşan ve bununla ilgili kitap
yazan âlimler, ahlâkçılar.
anarşist:
hiçbir düzen ve oto-
rite tanımayan, karışıklık ve
bozgunculuktan yana olan,
ondan fayda uman kimse.
asayiş:
kanun ve nizam haki-
miyetinin sağlanması.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
ciddî:
gerçek, hakikat.
cüz’î:
küçük, az.
daimî:
sürekli, devamlı.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca
niyet, kin.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hayat-ı şehriye:
şehir hayatı.
haylaz:
düzensiz ve yararsız
hareket eden, boş yere ömrü-
nü geçiren.
hile:
aldatmaya yönelik dü-
zen, desise.
hodgâm:
kendi keyfini düşü-
nen, bencil.
hüsn-i tesir:
güzel, iyi tesir, et-
ki.
içtimaiyyun:
toplum bilimci-
ler, sosyologlar.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indi-
rilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
küllî:
umumî, genel.