Asâ-yı Mûsa - page 70

düşeceği sırada, ahirete iman imdada yetişir. Mezar gibi
dar zamanını, geçmiş ve gelecek zamanları içine alan
pek geniş bir zamana çevirir. Ve dünya kadar, belki ezel-
den ebede kadar bir daire-i vücut gösterir. Babasını dâr-ı
saadette ve âlem-i ervahta dahi pederlik münasebetiyle
ve kardeşini tâ ebede kadar uhuvvetini düşünmesiyle ve
karısını cennette dahi en güzel bir refika-i hayatı olduğu-
nu bilmesi haysiyetiyle sever, hürmet eder, merhamet
eder, yardım eder. Ve o büyük ve geniş daire-i hayatta
ve vücuttaki münasebetler için olan ehemmiyetli hizmet-
leri dünyanın kıymetsiz işlerine ve cüz’î garazlarına ve
menfaatlerine alet etmez. Ciddî sadâkate ve samimî ih-
lâsa muvaffak olarak, kemalâtı ve hasletleri o nispette,
derecesine göre yükselmeye başlar, insaniyeti teâlî eder.
Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bü-
tün hayvanat üstünde, kâinatın en müntehap ve bahtiyar
bir misafiri ve sahib-i kâinat’ın en mahbup ve makbul
bir abdi olmasıdır. Bu netice dahi risale-i nur’da hüccet-
lerle izahına iktifaen kısa kesildi.
Dördüncü bir faydası
ki, insanın hayat-ı içtimaiye-
sine bakıyor. risale-i nur’dan “dokuzuncu Şua”da be-
yan edilen o neticenin bir hülâsası şudur:
Nev-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar, ahi-
ret imanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidat-
larını taşıyabilirler
. Yoksa, elim endişeler içinde kendini
uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla
haylaz bir hayatla yaşayacak. Çünkü, her vakit, etrafında
onun gibi çocukların ölmesiyle, onun nazik dimağında
sekiZinCi mesele
| 70 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
abd:
kul.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âlem-i ervah:
ruhlar âlemi.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mes’ut ,
mutlu.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
daire-i hayat:
hayat dairesi.
daire-i vücut:
varlık dairesi.
dâr-ı saadet:
saadet, mutluluk ye-
ri, cennet.
dimağ:
akıl, şuur.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
haslet:
güzel huy, iyi özellik.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
haylaz:
düzensiz ve yararsız
hareket eden, boş yere ömrü-
nü geçiren.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hayvanat:
hayvanlar.
hulâsa:
bir şeyin özü, esası,
özeti.
hürmet:
riayet, ihtiram.
iman:
inanma, itikat.
imdat:
yardım.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kıymet:
değer.
mahbup:
sevgili, sevilen, mu-
habbet edilen.
makbul:
geçerli, muteber.
menfaat:
fayda.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
münasebet:
ilişki, alâka.
müntehap:
seçkin, güzide,
mümtaz.
nazik:
narin, ince.
nev-i insan:
insan türü, insa-
noğlu.
peder:
baba, ata.
refika-i hayat:
hayat arkadaşı.
sahib-i Kâinat:
kâinatın sahibi
olan Allah.
samimî:
içten, candan, gönül-
den, kalbî, menfaatsiz, riyasız.
tealî:
yükselme, yücelme, çok
yüce olma.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
uhuvvet:
kardeşlik
1...,60,61,62,63,64,65,66,67,68,69 71,72,73,74,75,76,77,78,79,80,...570
Powered by FlippingBook