o
ôp
gÉs
¶dGn
h
ismine mazhar olan o ağacın suret-i cismani-
yesi ise, öyle tenasüplü ve sanatlı ve süslü bir hulle, bir
libas ve ayrı ayrı nakışlar ve ziynetler ve yaldızlı nişanlar
ile tezyin edilmiş güya yetmiş renkli bir huri elbisesidir ki,
hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemal-i hikmet ve ce-
mal-i rahmeti gözlere gösterir.
o
øp
WÉn
Ñdr
Gn
h
ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi
ise, öyle muntazam ve mükemmel ve mu’cizatlı bir fab-
rika, bir tezgâh, bir kimyahane; ve hiçbir dalı ve meyve-
yi ve yaprağı gıdasız bırakmayan mizanlı bir kazan-ı er-
zaktır ki, hafîziyet içinde kemal-i kudret ve adalet ve ce-
mal-i rahmet ve hikmeti güneş gibi ispat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde
bir ağaçtır. İsm-i
Evvel
cilvesiyle, güz mevsiminde hafîzi-
yete emanet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar
çarşafını giyen zemin yüzünün milyarlar dal, budak,
meyve veren ve çiçek açan ağacının teşkilâtına dair İlâhî
emirlerin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların
listeleri ve geçen yazın işlediği vazifelerin küçücük sahi-
fe-i amelleri ve defter-i hidematıdır ki, bilbedahe bir Ha-
fîz-i zülcelâli ve’l-İkram’ın hadsiz kudret, adalet, hikmet,
rahmet ile iş gördüğünü gösteriyor.
Ve senevî zemin ağacının ahiri ise, ikinci güzde o ağa-
cın gördüğü bütün vazifelerini ve esma-i İlâhiyeye karşı
ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde
neşir olabilen bütün sahaif-i a’mallerini zerrecik ve
yedinCi mesele
| 58 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
âyine:
ayna.
azamet-i kudret:
kudretin büyük-
lüğü.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
cemal-i hikmet:
hikmetin güzelli-
ği, (Allah’ın) hikmetindeki güzellik.
cemal-i rahmet:
Rahmetin güzel-
liği, İlâhî rahmetteki güzellik.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
defter-i hidemat:
hizmetler defte-
ri, din yolunda yapılan hizmetlerin
kaydedildiği defter.
esma-i İlâhiye:
Allah’ın isimleri.
güya:
sanki.
Hafîz-i Zülcelali ve’l-İkram:
yarat-
tıklarını belalardan, tehlikelerden
koruyan sonsuz büyüklük ve ik-
ram sahibi Allah.
hafîziyet:
Cenab-ı Hakk’ın her
mahlûkun başına gelecek vaziyet-
leri ve başından geçenleri muhafa-
za etme sıfatı.
hulle:
cennet elbisesi.
huri:
cennet kızı, cennet güzeli.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
ism-i Evvel:
her şeyin öncesini en
iyi bilen Cenab-ı Hak.
kader:
Cenab-ı Hakkın takdir ve
tayin etmesi.
kazan-ı erzak:
rızıkların kazanı.
kemal-i adalet:
adaletin en mü-
kemmeli, eksiksiz ve noksansız bir
adalet.
kemal-i hikmet:
hikmetin mü-
kemmelliği, tam ve eksiksiz bir
hikmet, mükemmel hikmet ve ga-
ye.
kemal-i kudret:
kudretin mü-
kemmelliği.
kimyahane:
kimya labaratuvarı.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
libas:
elbise.
mazhar:
İlahî tecellilerin gö-
ründüğü yer.
mecmua:
tertip ve tanzim
edilmiş şeylerin hepsi, koleksi-
yon.
mizan:
ölçü, ayar.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
rafından verilip, yalnız pey-
gamberlerin gösterebilecekle-
ri büyük harika işler.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
nakış:
işleme, süsleme.
neşir:
tekrar diriltilme.
nişan:
iz, belirti, alamet.
rahmet:
şefkat etmek, merha-
met etmek, esirgemek.
sahaif-i a’mal:
amellerin say-
faları.
sahife-i amel:
amel sayfası.
senevî:
senelik, yıllık.
suret-i cismaniye:
cisimleş-
miş şekil ve suret.
tenasüp:
uyma, uygunluk, bir-
birini tutma.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
teşkilât:
yapışlar, kuruluşlar.
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me.
yaldız:
eşyaya altın ve gümüş
görüntüsü vermek için yapılan
süs.
zemin:
yer.
zerre:
maddenin en küçük
parçası, molekül, atom.
ziynet:
süs