H
İÇ MÜMKÜN MÜDÜR Kİ
, ölmüş, kurumuş koca arzı
ihya eden ve o ihya içinde, her biri beşer haşri gibi acip
üç yüz binden ziyade enva-ı mahlûkatı haşir ve neşredip
kudretini gösteren ve o haşir ve neşir içinde nihayet
derecede karışık ve ihtilât içinde, nihayet derecede
imtiyaz ve tefrik ile ihata-i ilmiyesini gösteren ve bütün
semavî fermanlarıyla beşerin haşrini vadetmekle bütün
ibadının enzarını saadet-i ebediyeye çeviren ve bütün
mevcudatı baş başa, omuz omuza, el ele verdirip, emir
ve iradesi dairesinde döndürüp, birbirine yardımcı ve
musahhar kılmakla azamet-i rububiyetini gösteren ve
beşeri şecere-i kâinatın en cami ve en nazik ve en
nazenin, en nazdar, en niyazdar bir meyvesi yaratıp,
kendine muhatap ittihaz ederek, her şeyi ona musahhar
kılmakla insana bu kadar ehemmiyet verdiğini gösteren
bir kadîr-i rahîm, bir Alîm-i Hakîm, kıyameti getirmesin,
haşri yapmasın ve yapamasın, beşeri ihya etmesin veya
edemesin, mahkeme-i kübrayı açamasın, Cennet ve
Cehennemi yaratamasın? Haşa ve kellâ!
evet, şu âlemin Mutasarrıf-ı zîşan’ı, her asırda, her se-
nede, her günde bu dar, muvakkat rûy-i zeminde haşr-i
ekberin ve meydan-ı kıyametin pek çok emsalini ve nu-
munelerini ve işaratını icat ediyor.
Ezcümle:
Haşr-i baharîde görüyoruz ki, beş altı gün
zarfında küçük ve büyük hayvanat ve nebatattan üç yüz
binden ziyade envaı haşredip neşrediyor. Bütün ağaçla-
rın, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihya
AsA-yı MûsA
a
ltıncı
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 303 |
10. sÖZ / dokuZunCu HakikaT
ihya:
canlandırma, hayat verme,
diriltme, can verme.
imate:
öldürme, cansız kılma.
irade:
dileme.
işarat:
işaretler, alâmetler, belirti-
ler.
ittihaz:
edinme, alma.
kabil:
mümkün.
Kadîr-i Rahîm:
çok merhametli
olan ve her şeye gücü yeten, Al-
lah.
kellâ:
hiç bir zaman.
kemal-i imtiyaz ve teşhis:
bir şe-
yi diğerinden en mükemmel şekil-
de ayırma, ayrı kılma ve tanıma,
tanımlama.
kemal-i intizam:
intizamın düz-
gün mükemmel oluşu.
mahkeme-i kübra:
öldükten son-
ra bütün insanların diriltilerek Al-
lah huzurunda hesaba çekileceği
büyük mahkeme.
mevcudat:
var olan her şey.
meydan-ı kıyamet:
kıyamet
meydanı, alanı.
mizan:
ölçü, uyum, ahenk.
muhatap:
konuşulan kimse.
musahhar:
boyun eğen; emir altı-
na giren.
Mutasarrıf-ı Zîşan:
her şeyin ger-
çek sahibi, mutasarrıfı.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus.
Muhyî:
hayat veren, dirilten.
Mümît:
öldüren.
münkir:
inkârcı dinsiz.
müstahak:
hak etmiş.
nazdar:
nazlı.
nazenin:
nazik, ince yapılı.
nazik:
narin, ince.
nebatat:
bitkiler.
neşir:
dağıtma, yayma.
nihayet:
son.
niyazdar:
yalvaran.
numune:
örnek, misal.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
semavî:
Allah tarafından olan, İlâ-
hî.
sühulet:
kolaylık.
şecere-i kâinat:
kâinat ağacı.
tefrik:
birbirinden ayırma.
teşhis:
tanıma, fark etme, seçme.
vaat:
söz verme.
vüs’at:
genişlik, bolluk.
ziyade:
çok.
acip:
tuhaf, hayret veren.
âlem:
dünya, cihan.
Alîm-i Hakîm:
her şeyi hik-
metle yapan ve her şeyi bilen
Allah.
arz:
yer, dünya.
asır:
zaman, devir.
azamet-i rububiyet:
Allah’ın
terbiye ediciliğinin büyüklüğü.
bab:
bölüm, kısım, kapı.
bab-ı ihya ve imate:
diriltme
ve öldürmeyle ilgili bölüm.
beşer:
insan, âdemoğlu.
cami:
cem eden, toplayan.
Cehennem:
Allah’ı inkâr eden-
lerin kapatılacakları hapis yeri.
ehemmiyet:
pek önemli ol-
ma, değerlilik.
emsal:
numuneler, örnekler.
enva:
çeşitler.
enva-ı mahlûkat:
yaratılmış
olanların türleri, çeşitleri.
enzar:
bakışlar.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
ferman:
emir, buyruk.
hâşâ:
asla, kat’iyen.
haşir:
ölümden sonra dirilip
toplanma.
haşr-i baharî:
bahar mevsi-
minde bitkilerin ve hayvanla-
rın dirilişi.
haşr-i ekber:
büyük diriliş.
Hayy-ı Kayyum:
her hususta
iktidarı olan, her canlıya hayat
veren ve onları ayakta tutan,
ezelî ve ebedî hayat sahibi
olan Allah.
ibad:
kullar, ibadet edenler.
icat:
vücuda getirme, yarat-
ma.
ihata-i ilmiye:
ilmin genişliği.
ihtilât:
karışıklık.