Asâ-yı Mûsa - page 293

Fenn-i askeriye diyecek ki: “Arz bir ordugâhtır. Her
bahar mevsiminde yeni taht-ı silâha alınmış ve zemin yü-
zünde çadırları kurulmuş dört yüz bin muhtelif milletler o
orduda bulunduğu hâlde, ayrı ayrı erzakları, ayrı ayrı li-
basları, silâhları, ayrı ayrı talimatları, terhisatları, kemal-i
intizamla, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, bir tek
kumandan-ı Azam’ın emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle,
hazinesiyle, gayet muntazam yapılıp idare ediliyor.”
Ve fenn-i elektrikten sorulsa, elbette diyecek: Bu muh-
teşem saray-ı kâinatın damı, gayet intizamlı, mizanlı, had-
siz elektrik lâmbalarıyla tezyin edilmiştir. Fakat o kadar
harika bir intizam ve mizan iledir ki, başta güneş olarak,
küre-i arzdan bin defa büyük o semavî lâmbalar, müte-
madiyen yandıkları hâlde muvazenelerini bozmuyorlar,
patlak vermiyorlar, yangın çıkarmıyorlar. sarfiyatları had-
siz olduğu hâlde, varidatları ve gaz yağları ve madde-i iş-
tialleri nereden geliyor? neden tükenmiyor? neden yan-
mak muvazenesi bozulmuyor? küçük bir lâmba dahi mun-
tazam bakılmazsa söner. kozmoğrafyaca, küre-i arzdan
bir milyondan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziya-
de yaşayan güneşi
(HaşİYe)
kömürsüz, yağsız yandıran,
AsA-yı MûsA
B
eşinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 293 |
30. lem’a / ÜçÜnCÜ nÜkTe
mizan:
ölçü.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
muntazam:
intizamlı, düzgün.
muvazene:
denge.
mütemadiyen:
sürekli olarak, de-
vamlı.
ordugâh:
ordunun konakladığı
yer.
saray-ı kâinat:
kâinat sarayı.
sarfiyat:
sarflar, giderler, harcama-
lar.
semavî:
semaya ait.
sübhanallah:
“Allah her türlü ek-
siklikten sonsuz derece yücedir”.
taht-ı silâh:
silâh altı.
talimat:
talimler, eğitimler.
terhisat:
terhisler, izin vermeler.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
varidat:
gelirler.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
maddenin en küçük parca-
sı, atom.
ziyade:
fazla.
âlem:
dünya, cihan.
arz:
yer, dünya.
bârekâllah:
Allah hayırlı ve
bereketli kılmış.
daimî:
sürekli.
erzak:
yenilecek, içilecek şey-
ler.
fenn-i askeriye:
Askeriye ilmi.
fenn-i elektrik:
elektrik ilmi.
gayet:
son derece, çok, olduk-
ça.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
haşiye:
dipnot.
haşmet:
görkem, büyüklük,
gösterişlilik.
hikmet:
fayda, gaye; her şeyin
belirli gayelere yönelik olarak,
manalı, faydalı ve tam yerli
yerinde yaratılması.
intizam:
düzgünlük, nizam.
Kadir-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haşmet ve kudret sa-
hibi olan Allah.
kemal-i intizam:
tam ve ek-
siksiz düzen.
kozmoğrafya:
yıldızların yer-
lerinden ve hareketlerinden
bahseden ilim, astronomi.
kudret:
güç, iktidar.
Kumandan-ı Azam:
yere ve
her şeye hükmeden en büyük
kumandan, Allah.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
libas:
elbise.
madde-i iştial:
ışık veren, par-
latan.
maşaallah:
“Allah’ın dilediği
olur” anlamında hayret ve
memnunluk ifade etmek için
kullanılır.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, esirgemek.
HaşİYe:
Acaba dünya sarayını ısındıran güneş sobasına veyahut lâmba-
sına ne kadar odun ve kömür ve gaz yağı lâzım olduğu hesap edilsin.
Her gün yanması için –kozmoğrafyanın sözüne bakılsa– bir milyon
küre-i arz kadar odun yığınları ve binler denizler kadar gaz yağı gerek-
tir. Şimdi düşün, onu odunsuz, gazsız, daimî ışıklandıran kadîr-i zül-
celâl’in haşmetine, hikmetine, kudretine, güneşin zerreleri adedince
“sübhanallah, maşaallah, bârekâllah” de.
1...,283,284,285,286,287,288,289,290,291,292 294,295,296,297,298,299,300,301,302,303,...570
Powered by FlippingBook