dellâl-ı saltanat-ı rububiyet olan zat-ı Ahmediyenin
risaletiyle bilinir, görünür, anlaşılır, tasdik edilir. Ve
hakeza, bu misaller gibi, ekser esma-i Hüsnanın her biri,
risalet-i Ahmediyeye birer parlak bürhandır.
Elhâsıl
: Madem kâinat mevcuttur ve inkâr edilmiyor;
elbette kâinatın renkleri, ziynetleri, ışıkları, ziyaları, sa-
natları, hayatları, rabıtaları hükmünde olan hikmet, ina-
yet, rahmet, cemal, nizam, mizan, ziynet gibi meşhut
hakikatler, hiçbir cihetle inkâr edilmez. Madem o sıfatla-
rın, fiillerin inkârı mümkün değildir; elbette o sıfatların
mevsufu ve o fiillerin faili ve o ziyaların güneşi olan
Zat-ı
Vacibü’l-Vücud, Hakîm, Kerîm, Rahîm, Cemîl, Hakem,
Adl
dahi hiçbir cihetle inkâr edilmez ve inkârı kabil
olmaz. Ve elbette o sıfatların ve o fiillerin medar-ı zuhur-
ları, belki medar-ı kemalleri, belki medar-ı tahakkukları
olan rehber-i ekber, muallim-i ekmel ve dellâl-ı azam ve
tılsım-ı kâinatın keşşafı ve âyine-i samedanî ve habib-i
rahmanî olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın risa-
leti hiçbir cihetle inkâr edilmez. Âlem-i hakikatin ve ha-
kikat-i kâinatın ziyaları gibi, bunun risaleti dahi, kâinatın
en parlak bir ziyasıdır.
p
?És
`jn
’r
G p
äGn
ôp
°TÉn
Y p
On
ón
©p
H o
?n
Ós
°ùdGn
h o
In
Ós
°üdG /
¬p
Ñr
ën
°Un
h p
¬p
d'
G '
=
¤n
Y n
h p
¬r
«n
?n
Y
(1)
p
?Én
fn
’r
G p
äGs
Qn
Pn
h
(2)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
f p
G B É '
æn
àr
ª s
?n
Y É'
e s
’ p
G B É '
æn
d n
ºr
? p
Y n
’ n
?n
fÉn
ër
Ñ
°o
S
• • •
AsA-yı MûsA
B
eşinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 299 |
30. lem’a / ÜçÜnCÜ nÜkTe
fiil:
iş, hareket.
habib-i Rahmanî:
Rahman olan
Allah’ın sevgili peygamberi.
Hakem:
haklıyı haksızdan ayıran,
haklıyı haksızı ayırt eden Allah.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i kâinat:
kâinatın hakika-
ti, gerçek mahiyeti.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan, hikmet
sahibi Allah.
hikmet:
fayda, gaye; her şeyin be-
lirli gayelere yönelik olarak, mana-
lı, faydalı ve tam yerli yerinde ya-
ratılması.
hükmünde:
değerinde.
inayet:
yardım, ihsan.
inkâr:
reddetme, inanmama.
kabil:
mümkün, ihtimal dairesin-
de.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
Kerîm:
ikram ve ihsanı bol olan Al-
lah.
keşşaf:
keşfeden.
medar-ı kemal:
mükemmellik se-
bebi.
medar-ı tahakkuk:
ortaya çıkma-
ya sebep olan.
medar-ı zuhur:
görünme sebebi.
meşhut:
görünen, şahit olunan.
mevcut:
var olan.
mevsuf:
vasıflanmış, nitelenmiş.
misal:
örnek.
mizan:
ölçü.
muallim-i ekmel:
en mükemmel
öğretmen.
mümkün:
ihtimal dahilinde.
nizam:
düzen.
rabıta:
bağ, ilgi.
Rahîm:
sonsuz merhamet sahibi
olan Allah.
rahmet:
acıma, merhamet etme.
rehber-i ekber:
en büyük rehber.
risalet:
nebîlik, peygamberlik.
risalet-i Ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (asm) peygamberliği.
saltanat-ı ulûhiyet:
kâinatta şe-
rik, ortak kabul etmeyen İlâhî sal-
tanat.
sıfât:
nitelikler, vasıflar.
tasdik:
doğrulama, gerçekliğini
kabul etme.
tılsım-ı kâinat:
kâinatın tılsımı.
zat-ı Ahmediye:
Hz. Peygamberin
zatı, kişiliği.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı mut-
laka gerekli olan zat, Cenab-ı Allah.
ziya:
ışık, nur.
ziynet:
süs, bezek.
Adl:
adalet sahibi olan Allah.
âlem-i hakikat:
hakikat âlemi.
âyine-i samedanî:
en geniş
bir kulluk vazifesiyle İlâhî rıza-
ya âyinedarlık eden Hz. Mu-
hammed.
bürhan:
delil, hüccet.
cemal:
güzellik.
Cemîl:
sonsuz güzellik sahibi
olan Allah.
cihet:
yön.
cilve:
görünme, tecelli.
dellâl-ı azam:
en büyük ilâncı.
dellâl-ı saltanat-ı rububiyet:
Allah’ın kâinatı terbiye ve ida-
re eden saltanatının ilâncısı.
ekser:
çoğunluk, çoğu.
elhâsıl:
netice itibarıyla.
Esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
fail:
işi yapan.
1.
Günlerin aşireleri ve mahlûkatın zerreleri adedince, ona ve Âl ve Ashabına salât ve selâm
olsun.
2.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Muhakkak ki Sen, her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara
Suresi: 32.)