edip iade ediyor. Başkalarını ayniyet derecesinde bir
misliyet suretinde icat ediyor. Hâlbuki, maddeten farkları
pek az olan tohumcuklar o kadar karışmışken, kemal-i
imtiyaz ve teşhis ile, o kadar sür’at ve vüs’at ve sühulet
içinde, kemal-i intizam ve mizan ile, altı gün veya altı
hafta zarfında ihya ediliyor. Hiç kabil midir ki, bu işleri
yapan zata bir şey ağır gelebilsin, semavat ve arzı altı
günde halk edemesin, insanı bir sayha ile haşredemesin?
Hâşâ!..
• Acaba, mu’ciznüma bir kâtip bulunsa, harfleri, ya
bozulmuş veya mahvolmuş üç yüz bin kitabı tek bir sahi-
fede karıştırmaksızın, galatsız, sehivsiz, noksansız, hep-
sini beraber, gayet güzel bir surette bir saatte yazarsa; bi-
risi sana dese: “Şu kâtip, kendi telif ettiği senin suya düş-
müş olan kitabını, yeniden bir dakika zarfında hafızasın-
dan yazacak.” sen diyebilir misin ki, “Yapamaz ve inan-
mam.”
• Veyahut bir sultan-ı mu’cizekâr, kendi iktidarını gös-
termek için veya ibret ve tenezzüh için bir işaretle dağla-
rı kaldırır, memleketleri tebdil eder; denizi karaya çevir-
diğini gördüğün hâlde; sonra görsen ki büyük bir taş de-
reye yuvarlanmış, o zatın kendi ziyafetine davet ettiği mi-
safirlerin yolunu kesmiş, geçemiyorlar. Biri sana dese:
“o zat, bir işaretle o taşı, ne kadar büyük olursa olsun,
kaldıracak veya dağıtacak. Misafirlerini yolda bırakmaya-
cak.” sen desen ki: “kaldırmaz veya kaldıramaz.”
arz:
yer, dünya.
ayniyet:
aynı oluş, aynılık.
davet:
çağırma, çağrı.
divanece:
delice.
efrat:
fertler.
fehmetmek:
anlamak.
galat:
yanılma, hata, bozulma.
hafıza:
ezber, bellek.
halk:
yaratma, yaratış.
hareket:
davranış.
hâşâ:
asla, kat’iyen.
haşir:
toplanma.
huruf:
harfler.
iade:
geri gönderme.
iktidar:
güç yetme.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
kâtip:
yazan, yazıcı.
kemal-i imtiyaz:
mükemmel
bir şekilde birini diğerinden
ayırma, ayrıcalık verme.
mahv:
yok etme.
misliyet:
benzeri oluş, benzer-
lik.
mu’ciznüma:
mu’cize derece-
sinde bir iş ortaya koyan.
Nakkaş-ı Ezelî:
ezelî nakışlar
yapan, işleyen.
nizam:
düzen.
noksan:
eksik.
sayha:
ses, haykırma, çığlık.
sehiv:
yanılma.
semavat:
gökler.
sultan-ı mu’cizekâr:
mu’cize
gösteren sultan; Allah.
tabur:
bin kişiden oluşan as-
keri birlik.
tebdil:
değiştirme.
telif:
yazma.
temsil:
misal getirme.
tenezzüh:
gezinti.
teşkil:
şekillendirme, oluştur-
ma.
ziyafet:
şölen.
dokuZunCu HakikaT / 10. sÖZ
| 304 |
a
ltıncı
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA