W
(1)
n
Ú/
æp
erD
ƒo
ªr
?p
d m
äÉn
`j'
’n
p
¢Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG »p
a s
¿p
G
zeminin yüzünü yaz zamanında temaşa edip görüyo-
ruz ki, icad-ı eşyada müşevveşiyeti iktiza eden ve inti-
zamsızlığa sebep olan nihayetsiz sahavet ve bir cûd-i
mutlak, gayet derecede bir insicam ve intizam içinde gö-
rünüyor. İşte zemin yüzünü tezyin eden bütün nebatatı
gör.
Hem, mizansızlığı ve kabalığı iktiza eden icad-ı eşya-
daki sür’at-i mutlaka dahi kemal-i mevzuniyet içinde gö-
rünüyor. İşte, zemin yüzünü süslendiren bütün meyvele-
re bak. Hem, ehemmiyetsizliği, belki çirkinliği iktiza
eden kesret-i mutlaka dahi kemal-i hüsn-i sanat içinde
görünüyor. İşte yeryüzünü yaldızlayan bütün çiçeklere
bak.
Hem, sanatsızlığı, basitliği iktiza eden icad-ı eşyadaki
sühulet-i mutlaka dahi nihayetsiz derecede sanatkârlık ve
maharet ve ihtimamkârlık içinde görünüyor. İşte yeryü-
zündeki ağaç ve nebatat cihazatının sandukçaları ve
programları ve tarihçe-i hayatlarının kutucukları hük-
münde olan bütün tohumlara, çekirdeklere dikkatle bak.
Hem, ihtilâf ve ayrılığı iktiza eden uzaklık ve bu’d-i
mutlak dahi bir ittifak-ı mutlak içinde görünüyor. İşte bü-
tün aktâr-ı zeminde zer’ edilen her nevi hububata bak.
AsA-yı MûsA
Y
eDinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 311 |
on yedinCi penCere
luk.
kudret:
güç, kuvvet.
maharet:
ustalık, beceriklilik.
mizan:
ölçü, denge.
mizansızlık:
ölçüsüzlük.
muhakkak:
şüphesiz.
mü’min:
Allah’a iman eden, ina-
nan.
müşevveşiyet:
karışıklık.
nebatat:
bitkiler.
nev:
tür, çeşit.
nihayetsiz:
sonsuz.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
şefkat gösterme.
sahavet:
cömertlik.
sanat:
ustaca ve güzel yapılış.
sandukça:
küçük sandık.
sühulet-i mutlaka:
sonsuz kolay-
lık.
sür’at-i mutlaka:
sonsuz ve sınır-
sız çabukluk.
tarihçe-i hayat:
hayatın özeti.
temaşa:
hoşlanarak bakmak, sey-
retmek.
tezyin:
süslemek.
yaldızlama:
süsleme, eşyaları al-
tın ve gümüş rengindeki parlak
maddelerle süsleme.
zemin:
yer.
zer’ etme:
ekme, dikme.
aktâr-ı zemin:
yeryüzünün
dört bir köşesi.
bu’d-i mutlak:
sınırsız uzaklık.
cihazat:
organlar.
cûd-i mutlak:
sınırsız cömert-
lik.
delil:
bir hükmün ya da fikrin
doğruluğunu kanıtlayan şey.
ehemmiyetsizlik:
önemsizlik.
gayet:
çok, pek çok.
hububat:
tohumlar, taneler.
icad-ı eşya:
eşyanın vücuda
getirilmesi, yaratılması.
ihtilâf:
farklılık.
ihtimamkârlık:
özenmek,
önem vermek, fazlaca dikkat
etmek.
iktiza:
gerekme, gerektirme.
insicam:
uygunluk, düzgün-
lük.
intizam:
düzen, düzgünlük,
düzenlilik.
işaret:
gösterme, bildirme.
ittifak-ı mutlak:
sınırsız birlik-
telik.
kemal-i hüsn-i sanat:
mü-
kemmel güzel sanat.
kemal-i mevzuniyet:
mü-
kemmel bir ölçü ve denge.
kesret-i mutlaka:
sınırsız çok-
1.
Muhakkak ki, göklerde ve yerde mü’minler için Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rah-
metine işaret eden deliller vardır. (Casiye Suresi: 3.)