Asâ-yı Mûsa - page 317

W
p
?r
?o
Ør
dGn
h p
QÉn
¡s
ædGn
h p
?r
«s
dG p
±n
Óp
àr
NGn
h p
¢Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG p
?r
?n
N ?/
a s
¿p
G
r
øp
e p
ABÉn
ªs
°ùdG n
øp
e *G n
?n
õr
fn
G BÉn
en
h n
¢SÉs
ædG o
™n
Ør
æn
j Én
ªp
H p
ôr
ën
Ñr
dG ?p
a …/
ôr
én
J »/
às
dG
p
?j/
ör
ün
Jn
h m
á s
`HBGn
O u
?o
c r
øp
e Én
¡«/
a s
ån
Hn
h Én
¡p
Jr
ƒn
e n
ór
©n
H n
¢Vr
Qn
’r
G p
¬p
H Én
«r
Mn
Én
a m
ABÉn
e
p
¢Vr
Qn
’r
Gn
h p
ABÉn
ªs
°ùdG n
ør
«n
H p
ôs
în
°ùo
Ÿr
G p
ÜÉn
ës
°ùdGn
h p
ìÉn
ju
ôdG
(1)
@ n
¿ƒo
?p
?r
©n
j m
?r
ƒn
?p
d m
äÉn
`j'
’n
Yâ İlâhî ve yâ Rabbî!
Ben imanın gözüyle ve kur’ân’ın talimiyle ve nuruyla
ve resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın dersiyle ve
ism-i Hakîm’in göstermesiyle görüyorum ki:
semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki, böyle
intizamıyla senin mevcudiyetine işaret ve delâlet etmesin.
Ve hiçbir ecram-ı semaviye yoktur ki, sükûtuyla, gü-
rültüsüz vazife görerek direksiz durmalarıyla senin rubu-
biyetine ve vahdetine şahadeti ve işareti olmasın.
Ve hiçbir yıldız yoktur ki, mevzun hilkatiyle, muntazam
vaziyetiyle ve nuranî tebessümüyle ve bütün yıldızlara mü-
maselet ve müşabehet sikkesiyle, senin haşmet-i ulûhiye-
tine ve vahdaniyetine işaret ve şahadette bulunmasın.
Ve on iki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki,
hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizam-
lı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-i vü-
cuduna şahadet ve saltanat-ı ulûhiyetine işaret etmesin.
AsA-yı MûsA
s
ekizinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 317 |
3. Şua / mÜnaCaT
ilâhlığının büyüklüğü, heybeti,
haşmeti.
hikmetli:
belirli gayelere yönelik,
faydalı, anlamlı, yerli yerinde olan.
hilkat:
yaratılış.
iman:
inanç, itikat.
intizam:
düzen, tertip.
ism-i Hakîm:
her şeyi belirli gaye-
lere yönelik, faydalı, anlamlı ve
yerli yerinde yapan Allah’ın Hakîm
ismi.
işaret:
gösterme, bildirme.
itaat:
söz dinleme, emre göre ha-
reket etme.
mevcudiyet:
varlık, var olma.
mevzun:
ölçülü, düzgün.
muntazam:
düzenli, düzenlenmiş.
musahhariyet:
emre boyun eğ-
me hâli.
mümaselet:
benzerlik, benzeme.
münacat:
dua, yakarış.
müşabehet:
benzeme, benzeyiş.
nuranî:
nurlu, aydınlık, parlak.
peyk:
uydu.
Resul-i Ekrem:
en cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(asm).
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde ve her varlığa
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onları yetiştirmesi, uyum içinde
sevk ve idare etmesi.
saltanat-ı ulûhiyet:
ortaklık kabul
etmeyen Allah’ın saltanatı, hâki-
miyeti.
semavat:
gökler.
seyyare:
gezegen.
sikke:
damga, mühür.
sükût:
suskunluk, sessizlik.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
talim:
öğretme, ders verme.
tebessüm:
gülümseme.
vahdaniyet:
Allah’ın bir oluşu.
vahdet:
birlik.
vazife:
iş, görev.
vaziyet:
durum, duruş.
vücub-i vücut:
varlığı zorunlu, ge-
rekli ve şart olmak, olmaması im-
kânsız olmak.
yâ İlâhî:
ey Allah’ım!.
yâ Rabbî:
ey Rabbim; ey beni bes-
leyen, büyüten ve terbiye eden
Allah’ım!
aleyhissalâtü vesselâm:
salât
ve selâm onun üzerine olsun;
Peygamber Efendimizin adı
duyulduğunda veya okunun-
ca, kendisine rahmet ve esen-
lik olarak ona özgü söylenen
bir duadır.
delâlet etmek:
delil olmak,;
belirtmek, göstermek.
deveran:
dönüş, dolaşma,
devretme.
ecram-ı semaviye:
gök cisim-
leri.
ehemmiyet:
önem.
haşmet-i ulûhiyet:
Allah’ın
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şey-
lerle denizde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümün-
den sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesin-
de ve gökle yer arasında Allah’ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir toplu-
luk için Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden nice deliller vardır. (Ba-
kara Suresi: 164.)
1...,307,308,309,310,311,312,313,314,315,316 318,319,320,321,322,323,324,325,326,327,...570
Powered by FlippingBook