Asâ-yı Mûsa - page 291

Madem hâkimiyetin bir muvakkat gölgesi, muavenete
muhtaç ve âciz insanlarda böyle müdahaleyi reddederse,
elbette, derece-i rububiyette hakikî bir hâkimiyet-i mutla-
ka, bir
Kadîr-i Mutlak’
ta, bütün şiddetiyle müdahaleyi
reddetmek gerektir. eğer zerre kadar müdahale olsaydı,
intizam bozulacaktı.
Hâlbuki bu kâinat öyle bir tarzda yaratılmış ki, bir çe-
kirdeği halk etmek için, bir ağacı halk edebilir bir kudret
lâzımdır. Ve bir ağacı halk etmek için de, kâinatı halk ede-
bilir bir kudret gerektir. Ve kâinat içinde parmak
karıştıran bir şerik bulunsa, en küçük bir çekirdekte de
hissedar olmak lâzım gelir. Çünkü o, onun numunesidir.
o hâlde, koca kâinatta yerleşmeyen iki rububiyet bir çe-
kirdekte, belki bir zerrede yerleşmek lâzım gelir. Bu ise,
muhalâtın ve batıl hayalâtın en manasız ve en uzak bir
muhalidir. koca kâinatın umum ahval ve keyfiyatını mi-
zan-ı adlinde ve nizam-ı hikmetinde tutan bir
Kadîr-i
Mutlak’
ın aczini –hatta bir çekirdekte dahi– iktiza eden
şirk ve küfür, ne kadar hadsiz derecede muzaaf bir hilâf,
bir hata, bir yalan olduğunu; ve tevhid ne derece hadsiz
muzaaf bir derecede hak ve hakikat ve doğru olduğunu
bil,
(1)
p
¿Én
Á/
’r
G n
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
de.
ÜÇÜNCÜ NOKTA
sâni-i kadîr, ism-i Hakem ve Hakîm’i ile, bu âlem için-
de binler muntazam âlemleri derç etmiştir. o âlemler
içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve mazhar
olan insanı bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış.
AsA-yı MûsA
B
eşinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 291 |
30. lem’a / ÜçÜnCÜ nÜkTe
işi bir hikmete göre yapan anla-
mında Hakem ismi.
ism-i Hakîm:
her şeyi belli bir ga-
ye ve faydaya göre yapan Allah’ın
bir ismi.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmaksızın her şeye gü-
cü yeten sonsuz kudret sahibi, Al-
lah.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
keyfiyat:
nitelikler.
kudret:
kuvvet, iktidar.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik.
lâzım:
gerekli.
mana:
anlam.
mazhar:
göründüğü yer.
medar:
sebep, vesile.
mizan-ı adl:
adalet terazisi.
muavenet:
yardım.
muhal:
imkânsız.
muhalât:
muhaller, imkânsızlar.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muntazam:
intizamlı, düzgün.
muvakkat:
geçici.
muzaaf:
kat kat.
müdahale:
karışma.
nizam-ı hikmet:
Cenab-ı Hakkın
koyduğu, tanzim ettiği, her şeyin
bir sebebe dayandığı hikmetli dü-
zen.
numune:
örnek.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde mahlûkatın muh-
taç olduğu her şeyi vermesi, onları
eğitmesi ve evirip çevirmesi.
sâni-i Kadîr:
her şeye gücü yeten
ve her şeyi sanatlı yaratan Allah.
şerik:
ortak.
şirk:
Allah’a ortak koşma.
tarz:
biçim, şekil.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma.
umum:
bütün.
zerre:
en küçük parça.
ziyade:
fazla.
âciz:
güçsüz, zavallı.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahval:
hâller, durumlar.
âlem:
dünya, cihan.
batıl:
boş ve manasız olan.
derç etmek:
sokma, almak,
toplamak, kaydetmek.
derece-i rububiyet:
Cenab-ı
Hakkın her zaman, her yerde
mahlûkatın muhtaç olduğu
her şeyi vermesi, onları eğit-
mesi ve evirip çevirmesinin
derecesi, düzeyi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hâkimiyet:
hâkim olma hâli,
hükmetme.
hâkimiyet-i mutlaka:
mutlak,
kesin hâkimiyet.
hâlbuki:
oysa ki.
halk:
yaratma.
hayalât:
hayaller.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi.
hilâf:
zıt, ters, karşıt, aykırı.
hissedar:
hisse sahibi.
hükmünde:
değerinde.
iktiza:
gerekme.
intizam:
düzgünlük, nizam.
ism-i Hakem:
Cenab-ı Hakkın
haklı ile haksızı ayıran ve her
1.
İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.
1...,281,282,283,284,285,286,287,288,289,290 292,293,294,295,296,297,298,299,300,301,...570
Powered by FlippingBook