yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, ma-
nen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyor-
sun. neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle,
mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?
evet, ism-i
Hakîm
’in cilve-i azamından olan hikmet-i
amme-i kâinat, iktisat ve israfsızlık üzerinde hareket edi-
yor, iktisadı emrediyor.
Ve ism-i
Adl’
in cilve-i azamından gelen kâinattaki ada-
let-i tamme, umum eşyanın muvazenelerini idare ediyor.
Ve beşere de adaleti emrediyor. sure-i rahman’da,
@ p
¿Gn
õ«/
Ÿr
G p
‘ Gr
ƒn
¨r
£n
J s
’n
G @ n
¿Gn
õ«/
Ÿr
G n
™n
°Vn
h n
h Én
¡n
©n
an
Q n
ABÉn
ªs
°ùdGn
h
(1)
@ n
¿Gn
õ«/
Ÿr
G Gho
ôp
°ùr
îo
J n
’n
h p
§r
°ùp
?r
dÉp
H n
¿r
Rn
ƒr
dG Gƒo
ª«/
bn
Gn
h
ayetindeki, dört mertebe, dört nevi mizana işaret eden,
dört defa
mizan
zikredilmesi, kâinatta mizanın derece-i
azametini ve fevkalâde, pek büyük ehemmiyetini göste-
riyor.
Evet, hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde
de hakikî zulüm ve mizansızlık yoktur.
Ve ism-i
Kuddüs’
ün cilve-i azamından gelen tanzif ve
nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleş-
tiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir
şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.
İşte, hakaik-ı kur’âniyeden ve desatir-i İslâmiyeden
olan adalet, iktisat, nezafet hayat-ı beşeriyede ne derece
esaslı birer düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı kur’âniye
ne derece kâinatla alâkadar ve kâinat içine kök salmış ve
sarmış bulunduğunu ve o hakaikı bozmak, kâinatı boz-
mak ve suretini değiştirmek gibi, mümkün olmadığını bil.
adalet:
hakkaniyet, âdillik.
adalet-i tamme:
tam ve eksiksiz
olan adalet.
ahkâm-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın hü-
kümleri.
alâkadar:
ilgili, ilişkili.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beşer:
insanlık.
cilve-i azam:
en büyük tecelli, gö-
rüntü.
derece-i azamet:
büyüklüğün de-
recesi.
desatir-i İslâmiye:
İslâmın kaide-
leri, prensipleri.
düstur:
kanun, prensip.
ehemmiyet:
önem.
esas:
asıl, temel.
eşya:
şeyler, varlıkların hepsi.
fevkalâde:
olağanüstü.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân’a ait
olan ve ondan gelen gerçekler.
hakikî:
gerçek.
hayat-ı beşeriye:
insan hayatı.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hikmet-i amme-i kâinat:
kâinatın
tamamını kuşatan hikmet.
idare:
döndürme, çekip çevirme.
iktisat:
tutum, tasarruf; bir nimeti
yaratılış maksadına uygun biçim-
de kullanma, gereğinden ne eksik
ne de fazla harcamama.
ism-i Adl:
Cenab-ı Hakkın adaletle
hükmetme manasındaki Adl ismi.
ism-i Hakîm:
Cenab-ı Hakkın hik-
metle, faydaları takip ederek iş
gören manasındaki ismi.
ism-i Kuddüs:
Cenab-ı Hakkın
kâinattaki her şeyin temiz ol-
masını sağlayan, kusur ve
noksanlıklardan uzak olan an-
lamında Kuddüs ismi.
israf:
savurganlık.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
mazhar:
erişme, kavuşma.
mertebe:
derece, basamak.
mevcudat:
var olan her şey,
mahlûklar.
mizan:
terazi, ölçü.
muhalefet:
aykırılık, muhalif-
lik.
muvazene:
denklik, denge.
nefret:
tiksinme, ikrah.
nevi:
çeşit, tür.
nezafet:
temizlik, paklık.
sure-i Rahman:
Rahman su-
resi.
suret:
biçim, görünüş.
tanzif:
temizleme.
umum:
bütün.
zikir:
anma.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
ikinCi nÜkTe / 30. lem’a
| 282 |
D
öRDüncü
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1.
Göğü yükseltip âleme nizam ve ölçü verdi. • Tâ ki adaletten ve dinin emirlerinden ayrıla-
rak ölçüde sınırı aşmayın. • Ölçüyü ve tartıyı adaletle yerine getirin ve tartıyı eksik tutma-
yın ki, ahiretteki mizanınızı ziyana düşürmeyin. (Rahman Suresi: 7-9.)