w
(1)
@ Én
Jn
ó°n
ùn
Øn
d *G s
’p
G l
án
¡p
d'
G BÉ n
ªp
¡«/
a n
¿Én
c
r
ƒn
d
o
â«/
Áo
n
h»/
«r
ë
o
j
o
ór
ªn
?r
G o
¬n
dn
h o
?r
?o
Ÿr
G o
¬n
d o
¬n
d n
?j/
ôn
°T n
’ o
?n
ór
Mn
h *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
(2)
o
Ò°/
ün
Ÿr
G p
¬r
«n
dp
Gn
h l
ôj/
ón
b m
Ar
?n
T u
?o
c '
¤n
Y n
ƒo
gn
h o
ôr
«n
ÿr
G p
?p
ón
«p
H o
äo
ƒn
Á n
’ w
»n
Mn
ƒo
gn
h
B
İR
R
AMAZAN GECESİNDE
, şu kelâm-ı tevhidînin on
bir cümlesinin her birinde birer tevhit mertebesi ve
birer müjde bulunduğunu ve o mertebelerden yalnız
(3)
o
¬n
d n
?j/
ôn
°T n
’
’deki manayı basit, avamın fehmine gele-
cek bir muhavere-i temsiliye ve bir münazara-i faraziye
tarzında ve lisan-ı hâli, lisan-ı kàl suretinde söylemiştim.
Bana hizmet eden kıymettar kardeşlerimin ve mescit ar-
kadaşlarımın arzuları ve istemeleri üzerine, o muhavere-
yi yazıyorum. Şöyle ki:
Bütün tabiatperest, esbapperest ve müşrik gibi umum
enva-ı ehl-i şirkin ve küfrün ve dalâletin tevehhüm ettik-
leri şeriklerin namına bir şahıs farz ediyoruz ki; o şahs-ı
farazî, mevcudat-ı âlemden bir şeye rab olmak istiyor ve
hakikî malik olmak dava etmektedir.
İşte o müddei, evvelâ mevcudatın en küçüğü olan bir
zerreye rast gelir. ona rab ve hakikî malik olmakta oldu-
ğunu, zerreye tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle söyler.
o zerre dahi, hakikat lisanıyla ve hikmet-i rabbanî di-
liyle der ki:
AsA-yı MûsA
i
kinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 223 |
32. sÖZ / BirinCi mevkIf
bebe bağlayarak Allah’ın her şeyin
yaratıcısı olduğunu inkâr eden.
evvelâ:
ilk önce.
farz:
İslâmiyette kesin olarak ya-
pılması gereken emir.
fehim:
anlayış, kavrayış.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından inceleyen
ilim.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hikmet-i Rabbanî:
Cenab-ı Hakkın
terbiye ve idaresinin gayeli ve
maksatlı olması.
hizmet:
iş yapmak, çalışmak.
kelâm-i tevhidî:.
kıymettar:
değerli.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama.
lisan:
dil.
lisan-ı hâl:
bir şeyin duruşu ve gö-
rünüşü ile bir mana ifade etmesi;
beden dili.
lisan-i kàl:.
malik:
sahip.
mertebe:
derece.
mescit:
namaz kılınacak yer.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar.
mevcudat-ı âlem:
evrendeki var-
lıklar.
muhavere:
konuşma.
muhavere-i temsiliye:
temsili ko-
nuşma.
müddei:
iddia sahibi, davacı.
münazara-i faraziye:
tahminlere
ve var sayımlara dayalı tartışma.
müşrik:
Allah’a ortak koşan.
namına:
adına.
rab:
yaratan, terbiye eden, idare
eden.
Ramazan:
kamerî ayların doku-
zuncusu ve üç ayların sonuncusu,
oruç ayı.
rast:.
suret:
biçim, tarz, şekil.
şahıs:
kişi.
şahs-i farazî:.
şerik:
ortak.
tabiat:
maddî âlem.
tabiatperest:
Allah’a inanmayan,
maddecilik lisanıyla tabiata yaratı-
cılık veren.
tarz:
biçim, yöntem.
tevehhüm:
vehimlenme, zannet-
me.
tevhit:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
umum:
bütün.
zerre:
maddenin en küçük parça-
sı.
arzu:
istek, heves.
avam:
halk tabakası, herkes.
dalâlet:
İman ve İslâmiyetten
ayrılmak.
dava:
söz konusu olan, iddia
edilen.
enva-i ehl-i şirk:
şirk yolunda
gidenlerin çeşitleri.
esbapperest:
her şeyi bir se-
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. • Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar ol-
saydı, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiya Suresi: 22.)
2.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur; O birdir. Allah bir olur; ortağı yoktur. Mülk Onundur. Ezel-
den ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Ona mahsustur ve Ona lâyıktır. Ha-
yatı veren ve devam ettiren yine Odur. Ölümü de yaratan ve bâkî âleme alan Odur. O ezelî
ve ebedî hayat sahibidir. Her hayır Onun elindedir; yapılan her hayrı da kaydeder ve kar-
şılığını verir. Her şeye gücü yeter ve hiçbir şey Ona ağır gelmez. Dönüş yalnız Onadır. (Bu-
harî, Ezan: 155, Teheccüt: 21; Müslim, Zikir: 28, 30; EbuDavud, Vitir: 24.)
3.
Allah bir olur; ortağı yoktur.