Asâ-yı Mûsa - page 217

Ve tezahür-i rububiyet hakikati içinde bedahetle hisse-
dilen ve bulunan ulûhiyetin tebarüz hakikati dahi, esma-
i Hüsnanın rahîmâne ve kerîmâne cilveleriyle ve yedi sı-
fât-ı sübutiye olan
hayat, ilim, kudret, irade, sem'
,
basar
ve
kelâm
sıfatlarının celâlli ve cemalli tecellileriyle kendi-
ni tanıttırır, bildirir.
evet, nasıl ki kelâm sıfatı vahiyler ve ilhamlar ile zat-ı
Akdes’i tanıttırır; öyle de, kudret sıfatı dahi mücessem
kelimeleri hükmünde olan sanatlı eserleriyle o zat-ı Ak-
des’i bildirir ve kâinatı baştan başa bir Furkan-ı cismanî
mahiyetinde gösterip, bir kadîr-i zülcelâl’i tavsif ve tarif
eder.
Ve ilim sıfatı dahi hikmetli, intizamlı, mizanlı olan bü-
tün masnuat miktarınca ve ilim ile idare ve tedbir ve tez-
yin ve temyiz edilen bütün mahlûkat adedince, mevsuf-
ları olan bir tek zat-ı Akdes’i bildirir.
Ve hayat sıfatı ise, kudreti bildiren bütün eserler ve il-
min vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mi-
zanlı ve ziynetli suretler, hâller ve sair sıfatları bildiren
bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat sı-
fatının tahakkukuna delâlet ettikleri gibi, hayat dahi bü-
tün o delilleriyle âyineleri olan bütün zîhayatları şahit
göstererek, zat-ı Hayy-ı kayyum’u bildirir.
Ve kâinatı, serbeser her vakit taze taze ve ayrı ayrı cil-
veleri ve nakışları göstermek için daima değişen ve taze-
lenen ve hadsiz âyinelerden terekküp eden bir âyine-i
ekber suretine çevirir. Ve bu kıyasla görmek ve işitmek,
AsA-yı MûsA
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 217 |
7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
kıyas:
karşılaştırma, oranlama.
kudret:
Allah’ın bütün varlığı çev-
releyen ezelî kuvveti.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, nite-
liği.
mahlûkat:
Allah tarafından yaratı-
lanlar.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mevsuf:
vasıflanmış, nitelenmiş.
mizan:
ölçü.
mücessem:
tecessüm etmiş,
cisimlenmiş.
nakış:
işleme, süsleme.
rahîmâne:
rahim olarak, merha-
met ederek, merhametli olarak.
sair:
diğer, başka, öteki.
sem':
işitme.
serbeser:
baştan başa, tamamıyla
büsbütün.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sıfât:
vasflar, nitelikler.
sıfat-ı hayat:
hayat sıfatı.
sıfât-ı sübutiye:
Allah’ın subutî sı-
fatları; hayat, ilim, semi’, basar, ira-
de, kudret, kelâm, tekvin.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
tahakkuk:
gerçekleşme, delil ile
ispat edilme, kesinleşme.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içine
alacak şekilde anlatma.
tavsif:
vasıflandırma, bir şeyin iç
yüzü ve özelliklerini anlatma.
tebarüz:
belli olma, görünme, ba-
riz hale gelme.
tecelli:
belirme, bilinme, görünme.
tedbir:
idare etme, çekip çevirme.
temyiz:
ayırma, dikkatle ayırma.
terekküp:
karışıp birleşme, birden
fazla şeyin birleşmesinden oluş-
ma.
tezahür-i rububiyet:
Cenab-ı Hak-
kın terbiye, tedbir ve idare edicili-
ğinin ortaya çıkması, görünmesi.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
ulûhiyet:
ilahlık, Allah’ın hakimi-
yeti ile kainattaki her şeyi kendisi-
ne ibadet ve itaat ettirmesi.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği hü-
kümleri, sırları ve hakikatleri pey-
gamberlere bildirmesi.
vücut:
var olma, varlık.
Zat-ı Akdes:
en mukaddes zat,
her türlü kusur ve noksandan
uzak ve pak olan zat; Allah.
Zat-ı Hayy-ı Kayyum:
varlığı, diri-
liği her an için olup gökleri ve yer-
leri her an için tutan; her şeye, her
hususta iktidarı yeten zat, Allah.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziynet:
süs, bezek.
âyine:
ayna.
âyine-i ekber:
en büyük ayna.
basar:
Allah’ın kendi şanına lâ-
yık bir tarzda görme sıfatı.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata
ihtiyaç olmayacak derecede
açıklık.
celâl:
nihayet derecede
büyüklük, azamet, ululuk.
cemal:
güzellik.
cilve:
tecelli, görüntü.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
kanıt, burhan.
Esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
Furkan-ı cismanî:
cisim hâline
gelmiş hakkı batıldan ayıran
Kur’ân.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına
başvurmadan Allah tarafından
insanın kalbine veya zihnine
indirilen mana.
ilim:
bilme, bilgi.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz
büyüklük, haşmet ve kudret
sahibi, Allah.
kelâm:
söz, konuşma, nutuk.
kerîmâne:
kerîmce, cömertçe,
bol ihsan ve ikram ile.
1...,207,208,209,210,211,212,213,214,215,216 218,219,220,221,222,223,224,225,226,227,...570
Powered by FlippingBook