Asâ-yı Mûsa - page 208

ve müzeyyen bir saray-ı samedânî ve muntazam bir şehr-i
rahmanî suretinde görünüyor. o kitabın bütün sureleri,
ayetleri ve kelimatları, hatta harfleri ve babları ve fasılları
ve sahifeleri ve satırları, umumunun her vakit manidarâne
mahvüispatları ve hakîmâne tağyir ve tahvilleri, icma ile
bir Alîm-i külli Şey’in ve bir kadîr-i külli Şey’in ve bir
Musannif’in, her şeyde her şeyi gören ve her şeyin her
şeyi ile münasebetini bilen, riayet eden bir nakkaş-ı
zülcelâl’in ve bir kâtib-i zülkemal’in vücudunu ve
mevcudiyetini bilbedahe ifade ettikleri gibi, bütün erkân
ve envaıyla ve ecza ve cüz’iyatıyla ve sekeneleri ve
müştemilâtıyla ve varidat ve masarifatıyla ve onlarda
maslahatkârâne tebdilleriyle ve hikmetperverâne
tecditleriyle, bilittifak, hadsiz bir kudret ve nihayetsiz bir
hikmetle iş gören âlî bir Ustanın ve misilsiz bir sâniin
mevcudiyetini ve vahdetini bildiriyorlar. Ve kâinatın
azametine münasip iki büyük ve geniş hakikatin
şahadetleri, kâinatın bu büyük şahadetini ispat ediyorlar.
Birinci Hakikat:
Usulüddin ve ilm-i kelâmın dâhî
ulemasının ve hükema-i İslâmiyenin gördükleri ve hadsiz
bürhanlarla ispat ettikleri hudus ve imkân hakikatleridir.
onlar demişler ki:
“Madem, âlemde ve her şeyde tagayyür ve tebeddül
var, elbette fânîdir, hâdistir, kadim olamaz. Madem hâ-
distir, elbette onu ihdas eden bir sâni var. Ve madem
her şeyin zatında vücudî ve ademî bir sebep bulunmazsa
müsavidir; elbette vacip ve ezelî olamaz. Ve madem mu-
hal ve batıl olan devir ve teselsül ile birbirini icat etmek
ademî:
yoklukla ilgili.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
Alîm-i Külli Şey:
her şeyi bilen ilim
sahibi Allah.
azamet:
büyüklük, ululuk.
bab:
kitabın bölümlerinden her bi-
ri.
batıl:
boş ve manasız olan, gerçe-
ğe uymayan.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
bilittifak:
ittifakla, beraberce, el-
birliğiyle.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak için
kullanılan kesin delil.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şeyler.
dâhî:
son derece zeki, anlayışlı,
deha sahibi.
devir:
dönüp dolaşma.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
ezelî:
ezel ile ilgili, öncesiz, başlan-
gıçsız.
fânî:
ölümlü, geçici.
fasıl:
kısım, bölüm.
hadis:
sonradan meydana gelen.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hakîmâne:
hikmetli bir şekilde.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi.
hikmetperverâne:
her şeyde fay-
da ve gaye gözetir şekilde.
hudûs:
yok iken var edilme.
hükema-i İslâmiye:
İslam filozof-
ları.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
ihdas:
yeniden bir şey yapma, or-
taya koyma.
ilm-i kelâm:
Cenab-ı Hakkın zat ve
sıfatlarından, nübüvvet, haşir, ka-
der gibi imana ait meselelerden İs-
lâmî esaslar dairesinde delil ve
bürhana dayalı olarak bahseden
ilim.
kadim:
ezelî, öncesiz.
Kadîr-i Külli Şey:
her şeye gücü
yeten sonsuz kudret sahibi, Allah.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
Kâtib-i Zülkemal:
kemal ve mü-
kemmellik sahibi olan kâtip.
kelimat:
kelimeler, sözler.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
mahvüispat:
ortadan kaldırma ve
var etme.
manidarâne:
manalı şekilde.
masarifat:
masraflar, giderler.
maslahatkârâne:
yerine göre uy-
gun davranarak.
mevcudiyet:
varlık.
misil:
benzer, eş.
muhal:
imkansız.
Musannif:
her şeyi en güzel şekil-
de derleyip düzenleyen Allah.
münasebet:
ilgi, alâka.
münasip:
uygun.
müsavi:
eşit.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar.
müzeyyen:
ziynetlendirilmiş,
süslü.
Nakkaş-ı Zülcelâl:
her şeyi na-
kışlı ve süslü yaratan celâl sa-
hibi Allah.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
riayet:
uyma, tâbi olma.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
saray-ı samedânî:
Samed
olan Cenab-ı Hakkın sarayı.
sekene:
sakin olanlar, ikamet
edenler, oturanlar.
şahadet:
şahit olma, şahitlik.
şehr-i Rahmanî:
Rahman olan
Allah’ın şehri.
tagayyür:
değişme, başkalaş-
ma.
tağyir:
başkalaştırma, değiştir-
me.
tahvil:
değiştirme, döndürme.
tebdil:
değiştirme, başka bir
hale getirme.
tebeddül:
başkalaşma, değiş-
me.
tecdît:
yenileme, tazeleme.
teselsül:
zincirleme, silsile ha-
linde birbirini takip etme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
umum:
bütün, hepsi.
usulüddin:
inanca dair mese-
lelerden İslamî esaslar çerçe-
vesinde bahseden kelam ilmi-
nin diğer adı.
vacip:
zorunlu.
vahdet:
bir ve tek olma.
varidat:
gelirler.
vücudî:
varlıkla ilgili, varlığa
dair.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
olan
ayeTÜ’l-kÜBra / 7. Şua
| 208 |
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1...,198,199,200,201,202,203,204,205,206,207 209,210,211,212,213,214,215,216,217,218,...570
Powered by FlippingBook