p
án
ªn
¶n
Y p
I n
OÉn
¡n
°ûp
H Én
¡«/
a Én
e p
™«/
ªn
ép
H p
QÉ n
¡r
fn
’r
Gn
h p
QÉ n
ëp
Ñr
dG o
™«/
ªn
L p
¬p
J n
ór
Mn
h /
‘
p
án
©p
°SGn
ƒr
dG p
In
QG n
Op
’r
Gn
h p
QÉn
Nu
Op
’r
Gn
h p
án
¶ n
aÉn
ëo
Ÿr
Gn
h p
Ò/
îr
°ù s
àdG p
án
?«/
?n
M p
án
WÉn
Mp
G
(1)
@ p
I n
ón
gÉn
°ûo
Ÿr
Ép
H p
án
ªn
¶ n
àr
æo
Ÿr
G
denilmiş.
sonra, dağlar ve sahralar, seyahat-i fikriyede bulunan
o yolcuyu çağırıyorlar, “sahifelerimizi de oku” diyorlar.
o da bakar, görür ki:
dağların küllî vazifeleri ve umumî hizmetleri o kadar
azametli ve hikmetlidirler; akılları hayret içinde bırakır.
Meselâ, dağların zeminden emr-i rabbanî ile çıkmaları
ve zeminin içinde, inkılâbat-ı dâhiliyeden neş’et eden he-
yecanını ve gazabını ve hiddetini, çıkmalarıyla teskin
ederek, zemin o dağların fışkırmasıyla ve menfeziyle te-
neffüs edip, zararlı olan sarsıntılardan ve zelzele-i muzır-
radan kurtulup, vazife-i devriyesinde sekenesinin istira-
hatlerini bozmuyor. demek, nasıl ki sefineleri sarsıntı-
dan vikaye ve muvazenelerini muhafaza için, onların di-
rekleri, üstünde kurulmuş; öyle de, dağlar, zemin sefine-
sine bu manada hazineli direkler olduklarını, kur’ân-ı
Mu’cizülbeyan,
(3)
@ n
Àp
SGn
hn
Q Én
¡«/
a Én
ær
«n
?r
dn
Gn
h
(2)
@ Gk
OÉn
Jr
hn
G n
?Én
Ñp
÷r
Gn
h
(4)
@ Én
¡«'
°Sr
Qn
G n
?Én
Ñp
÷r
Gn
h
gibi çok ayetlerle ferman ediyor.
Hem meselâ, dağların içinde zîhayata lâzım olan her
nevi menbalar, sular, madenler, maddeler, ilâçlar o
AsA-yı MûsA
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 167 |
7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
küllî:
umumî, genel.
maden:
asıl, esas, kaynak.
menfez:
delik, aralık.
muvazene:
denge.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nevi:
çeşit, tür.
sahife:
sayfa.
sahra:
geniş ve susuz arazi, çöl.
sefine:
gemi.
sekene:
sakin olanlar, ikamet
edenler, oturanlar.
seyahat-i fikriye:
fikir seyahati.
teneffüs:
nefes alma, soluklanma,
solunum.
teskin:
sakinleştirme, yatıştırma.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
vazife:
görev.
vazife-i devriye:
devreden vazife.
vikaye:
koruma, sahip çıkma.
zelzele-i muzırra:
zararlı zelzele,
zarar veren zelzele.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
emr-i Rabbanî:
Allah’ın emri.
ferman:
emir, buyruk.
gazap:
kızgınlık, hiddet, öfke.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bil-
gi.
inkılâbat-ı dâhiliye:
dâhilî in-
kilâplar, içe ait değişimler ve
dönüşümler.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerini
yapmaktan aciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vacibü’l-Vücud’dur ki, vüs’at ve intizamı bil-
müşahede görünen teshir,muhafaza,iddihar ve idare hakikatlerinin azamet-i ihatasının
şahadetiyle, bütün denizler ve nehirler içindekilerin hepsi ile birlikte Onun vücub-i vücu-
duna delâlet ederler.
2.
Dağları birer kazık (yapmadık mı?) (Nebe Suresi: 7.)
3.
Onda sabit dağlar yarattık. (Kaf Suresi: 7.)
4.
Dağları sapasağlam dikti. (Naziat Suresi: 32.)