s
¿p
G Én
¡p
Jr
ƒn
e n
ór
©n
H ¢n
Vr
Qn
’r
G »p
«r
ëo
j n
?r
«n
c $G p
án
ªr
Mn
Q p
QÉn
`K'
G = '
‹ p
G r
ôo
¶r
fÉn
a
(1)
@ l
ôj/
ón
b m
Ar
Àn
T pq
?o
c '
¤n
Y n
ƒo
gn
h '
?Jr
ƒn
Ÿr
G »p
«r
ëo
ªn
d n
?p
d'
P
ayetini maddeten gayet parlak tefsir ettiği gibi; bu ayet
dahi, bu sahifenin manalarını mu’cizâne ifade eder. Ve
arzın, bütün sahifeleriyle, büyüklüğü nispetinde ve kuv-
vetinde
(2)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬ '
dp
G n
B’
dediğini anladı.
İşte, küre-i arzın yirmiden ziyade büyük sahifelerinden
bir tek sahifenin yirmi vechinden bir tek vechinin muh-
tasar şahadeti ile, o yolcunun sair vecihlerin sahifelerin-
deki müşahedatı manasında olarak ve o müşahedatları
ifade için,
Birinci Makamın Üçüncü Mertebesinde
böyle denilmiş:
/
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O …/
òs
dG p
Oƒo
Lo
ƒr
dG o
Öp
LGn
ƒr
dG *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
p
án
ªn
¶n
Y p
In
OÉn
¡°n
ûp
H Én
¡r
«n
?n
Y Én
en
h Én
¡«/
a Én
e p
™«/
ªn
ép
H ¢o
Vr
Qn
’r
G p
¬p
Jn
ór
Mn
h /
‘
p
™j/
Rr
ƒn
Jn
h p
ás
«p
MÉs
àn
Ør
dGn
h p
án
«p
Hr
ôs
àdGn
h p
Ò/
Hr
ós
àdGn
h p
Ò/
î°r
ùs
àdG p
án
?«/
?n
M p
án
WÉn
Mp
G
p
IÉn
«n
?r
G …p
hn
P p
™«/
ªn
ép
d p
á°n
TÉn
Yp
’r
Gn
h p
In
QGn
Op
’r
Gn
h p
án
¶n
aÉn
ëo
Ÿr
Gn
h p
Qho
òo
Ñr
dG
(3)
@ p
In
ón
gÉn
°ûo
Ÿr
Ép
H p
án
?s
ªn
µ`o
Ÿr
G p
án
?p
eÉs
°ûdG p
á s
eBÉn
©r
dG p
ás
«p
ª«/
Ms
ôdGn
h p
ás
«p
æ'
ªr
Ms
ôdGn
h
sonra, o mütefekkir yolcu, her sahifeyi okudukça sa-
adet anahtarı olan imanı kuvvetlenip ve manevî terakki-
yatın miftahı olan marifeti ziyadeleşip ve bütün kemalâ-
tın esası ve madeni olan iman-ı billâh hakikati bir dere-
ce daha inkişaf edip manevî çok zevkleri ve lezzetleri
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
hakikat:
gerçek, esas.
iman:
inanma, itikat.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma, Al-
lah’ı, onun kâinatta tecelli eden
bütün sıfat ve isimleriyle beraber
kabul ederek Ona inanma.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfolun-
ma.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
maddeten:
maddî olarak.
maden:
asıl, esas, kaynak.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
marifet:
bilme, derin bilgi.
miftah:
açan alet, anahtar.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
müşahedat:
gözlemler.
mütefekkir:
tefekkür eden, düşü-
nen, her şeyi hikmetince, ibret al-
mak ve kavramak üzere düşünen,
düşünür.
nispet:
oran, değer.
saadet:
mutluluk.
sair:
diğer, başka, öteki.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, Kur’ân’ın şerhi.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler.
vecih:
cihet, yön.
ziyade:
çok, fazla.
ayeTÜ’l-kÜBra / 7. Şua
| 164 |
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1.
Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu
yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O her şeye hakkıyla kadirdir. (Rum Suresi: 50.)
2.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 163, 255; Âl-i İmran Suresi: 2, 6; Kasas Su-
resi: 88.)
3.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vacibü’l-Vücud’dur ki, umumiyeti, şümulü ve
mükemmeliyeti bilmüşahede görünen teshir, tedbir, terbiye, tohumların fetih ve muhafa-
zası, bütün zîhayatın idare ve iaşesi, rahmaniyet ve rahîmiyet hakikatlerinin azamet-i iha-
tasının şahadetiyle, arz bütün içindekiler ve üzerindekilerle birlikte Onun vahdet içindeki
vücub-i vücuduna delâlet eder.