p
án
ªn
¶n
Y p
In
OÉn
¡n
°ûp
H p
äÉn
¨«/
?n
Ñdr
G p
án
?s
ªn
µ`o
Ÿr
G Én
¡p
Jn
’'
Gn
h Én
¡p
FBÉ°n
†r
Yn
Gn
h Én
¡p
Mp
QGn
ƒn
Ln
h
p
án
?«/
?n
Mn
h p
In
OGn
Qp
’r
Ép
H p
´Gn
ór
Hp
’r
Gn
h p
™r
æ°t
üdGn
h p
OÉn
éj/
’r
G p
án
?«/
?n
M p
án
WÉn
Mp
G
n
™n
e p
án
ªr
µp
?r
Ép
H p
ôj/
ƒr
°üs
àdGn
h p
ôj/
ór
?s
àdG p
án
?«/
?n
Mn
h p
ór
°ün
?dr
Ép
H p
Ú/
jr
õs
àdGn
h p
õ«`/
«r
ªs
àdG
p
án
Yu
ƒn
æn
ào
Ÿr
G p
án
Øp
dÉn
în
ào
Ÿr
G p
án
ªn
¶n
àr
æo
Ÿr
G Én
gp
Qn
ƒo
°U p
™«/
ªn
L p
ír
àn
a p
án
?«/
?n
M p
án
dn
’n
O p
ás
«p
©r
£n
b
m
In
Qƒo
°ür
?n
m
án
¡p
HÉn
°ûn
ào
e m
án
?p
KÉn
ªn
ào
e m
äGn
ôn
£n
bn
h m
äÉn
°†r
«n
H r
øp
e p
In
Qƒo
°ür
``n
Ùr
G p
ôr
«n
¨r
dG
(1)
@ m
In
Oho
ór
ën
e
denilmiştir.
sonra o mütefekkir yolcu, marifet-i İlâhiyenin hadsiz
mertebelerinde ve nihayetsiz ezvakında ve envarında da-
ha ileri gitmek için, insanlar âlemine ve beşer dünyasına
girmek isterken, başta enbiyalar olarak onu içeriye davet
ettiler; o da girdi. en evvel geçmiş zamanın menziline
baktı, gördü ki:
nev-i beşerin en nuranî ve en mükemmeli olan umum
peygamberler (aleyhimüsselâm), bilicma, beraber
(2)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
deyip zikrediyorlar ve parlak ve musaddak
olan hadsiz mu’cizatlarının kuvvetiyle, tevhidi iddia edi-
yorlar ve beşeri hayvaniyet mertebesinden melekiyet de-
recesine çıkarmak için, onları iman-ı billâha davet ile
ders veriyorlar gördü. o da, o nuranî medresede diz çö-
küp, derse oturdu. gördü ki:
Meşahir-i insaniyenin en yüksekleri ve namdarları olan
o üstatların her birisinin elinde Hâlık-ı kâinat tarafından
AsA-yı MûsA
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 173 |
7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
aleyhimüsselam:
Allah’ın selamı
onların üzerine olsun.
beşer:
insanlık.
bilicma:
icma ile, birden, ittifakla,
fikir birliğiyle.
enbiya:
nebiler, peygamberler.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışıklar.
evvel:
önce, ilk.
ezvak:
zevkler.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı Kâinat:
kâinatın ve onun
içinde olan her şeyin yaratıcısı, Al-
lah.
hayvaniyet:
hayvanlık.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma, da-
va etme.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma, Al-
lah’ı, onun kâinatta tecelli eden
bütün sıfat ve isimleriyle beraber
kabul ederek Ona inanma.
marifet-i İlâhîye:
Allah’a mahsus
ilim, İlâhî sanat; hiç kimsenin ya-
pamadığı, sadece Allah’ın kudre-
tinde olan bilgi.
medrese:
ders okutulan yer.
melekiyet:
meleklik.
menzil:
yer, dünya, ev.
mertebe:
derece, basamak.
meşahir-i insaniye:
insanların
meşhurları.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tarafın-
dan verilip, yalnız peygamberlerin
gösterebilecekleri büyük harika iş-
ler.
musaddak:
tasdik edilmiş, doğru-
lanmış, doğruluğu kabul edilmiş.
mütefekkir:
tefekkür eden, düşü-
nen, her şeyi hikmetince, ibret al-
mak ve kavramak üzere düşünen,
düşünür.
namdar:
meşhur, ünlü, şöhretli,
namlı.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan so-
yu; insanlar.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
umum:
bütün.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
zikretmek:
anmak, bildirmek
ma, ışıklandırma
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vacibü’l-Vücud’dur ki; mevzun, muntazam ve
fasih hasselerinin, kuvvelerinin, hissiyat ve lâtifelerinin kelimeleriyle ve mükemmel ciha-
zat, cevarih, aza ve aletlerinin beliğ kelimeleriyle hamd ve şahadet eden bütün hayvanat
ve kuş nevilerinin ittifakı, mütemasil, müteşabih, mahsur ve mahdut sayıda yumurta ve
nutfelerden muntazam mütehalif, mütenevvi ve gayr-i mahsur bütün suretlerin fethi ha-
kikatinin kat’î delâletiyle beraber, bir iradeye dayanan icat, sun’ ve ibda hakikatinin ve bir
kasıtla vücuda gelen temyiz ve tezyin hakikatinin ve bir hikmetten kaynaklanan takdir ve
tasvir hakikatinin azamet-i ihatasının da şahadetiyle, Onun vahdet içindeki vücub-i vücu-
duna delâlet eder.
2.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Kasas Suresi: 88; Bakara Suresi: 163, 255.)