vahdet-i rabbaniyeyi kâinata ilân ediyorlar. güneşin zi-
yasındaki yedi renkle güneşi tanımak gibi, yetmiş renk-
le, belki esma-i Hüsna adedince, Şems-i ezelî’nin ziya-
sından tecelli eden ayrı ayrı nurlu renkler ve çeşit çeşit
ziyalı levnler ve başka başka hakikatli tarikatler ve muh-
telif doğru meslekler ve mütenevvi haklı meşreplerde bu-
lunan o kudsî dâhîlerin ve nuranî ariflerin icma ve ittifak-
la imza ettikleri bir hakikat, ne derece zahir ve bâhir ol-
duğunu aynelyakin müşahede etti. Ve enbiyanın (aleyhi-
müsselâm) icmaı ve asfiyanın ittifakı ve evliyanın tevafu-
ku bu üç icmaın birden ittifakı, güneşi gösteren gündü-
zün ziyasından daha parlak gördü.
İşte, bu misafirin tekkeden aldığı feyze kısa bir işaret
olarak,
Birinci Makamın Onuncu Mertebesinde
,
o
´Én
ªr
Lp
G /
¬p
Jn
ór
Mn
h /
‘ /
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O …/
òs
dG *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
(1)
@ p
án
bs
ó°n
üo
Ÿr
G p
án
?s
?n
ëo
Ÿr
G p
In
ôp
gÉs
¶dG p
ºp
¡p
JÉn
eGn
ôn
c
n
h r
ºp
¡p
JÉn
«p
Ør
°ûn
µp
H p
ABÉn
«p
dr
hn
’r
G
denilmiş.
sonra, kemalât-ı insaniyenin en mühimi ve en büyü-
ğü, belki bilcümle kemalât-ı insaniyenin menbaı ve esası
iman-ı billâhtan ve marifetullahtan neş’et eden muhab-
betullah olduğunu bilen o dünya seyyahı, bütün kuvvetiy-
le ve letaifiyle imanın kuvvetinde ve marifetin inkişafın-
da daha ziyade terakki etmesini istemek fikriyle başını
kaldırdı ve semavata baktı. kendi aklına dedi ki:
“Madem kâinatta en kıymettar şey hayattır ve kâina-
tın mevcudatı hayata musahhardır. Ve madem zîhayatın
en kıymettarı zîruhtur ve zîruhun en kıymettarı
AsA-yı MûsA
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 177 |
7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
me.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
kemalât-ı insaniye:
insana ait
mükemmellik ve olgunluklar.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kuvvet:
güç, kudret.
letaif:
güzellikler, incelikler.
levn:
renk.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
marifet:
bilme, derin bilgi.
marifetullah:
Allah’ı tanıma, anla-
ma, bilme.
menba:
kaynak.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahluklar.
muhabbetullah:
Allah sevgisi, Ce-
nab-ı Hakka karşı duyulan sevgi.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
musahhar:
boyun eğen, emir altı-
na giren.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mütenevvi:
aynı cinsten olmayan,
nev’ nev’, çeşit çeşit.
neş'et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
semavat:
semalar, gökler.
seyyah:
gezgin, gezici.
Şems-i Ezelî:
ezelî güneş; varlığı-
nın başlangıcı olmayan ve her şeyi
nurlandıran Cenab-ı Hak.
tarikat:
yol, meslek, tarik.
tecelli:
belirme, bilinme, görünme.
vahdet-i Rabbaniye:
terbiye ve
idare edici Allah’ın mutlak birliği.
zahir:
açık, aşikar.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîruh:
ruh sahibi, ruhlu, canlı, ha-
yattar.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlaklık.
aleyhimüsselam:
Allah’ın se-
lamı onların üzerine olsun.
ârif:
bilen, bilgide ileri olan, ir-
fan sahibi.
asfiya:
safiyet ve takva sahibi
olan, Hz. Peygamberin (asm)
vârisi hükmünde, onun mes-
lek ve gayelerini hayata geçir-
meye çalışan âlim zatlar.
bâhir:
apaçık, aşikar.
bilcümle:
bütün, hepsi.
dâhî:
son derece zeki, anlayış-
lı, deha sahibi.
enbiya:
nebiler, peygamber-
ler.
Esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
icma:
fikir birliği etme, görüş
birliğine varma.
ilân:
yayma, duyurma.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma,
Allah’ı, onun kâinatta tecelli
eden bütün sıfat ve isimleriyle
beraber kabul ederek Ona
inanma.
ittifak:
birleşme, fikir birliği et-
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O Allah ki, bütün evliyanın muhakkak ve musaddak ve
zahir keşfiyat ve kerametlerinin icmaı, Onun vahdet içindeki vücub-i vücuduna delâlet
eder.