Asâ-yı Mûsa - page 155

X
m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h s
øp
¡«/
a r
øn
en
h ¢o
Vr
Qn
’r
Gn
h o
™r
Ñ°s
ùdG o
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG o
¬n
d o
íu
Ñ°n
ùo
J
r
ºo
¡n
ë«/
Ñ°r
ùn
J n
¿ƒo
¡n
?r
Øn
J n
’ r
øp
µ
'
dn
h /
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G
(1)
@ Gk
Qƒo
Øn
Z Ék
ª«/
?n
M n
¿Én
c o
¬s
fp
G
B
U AYET
-
İ MUAZZAMA
gibi pek çok âyât-ı kur’âniye,
bu kâinat Hâlık’ını bildirmek cihetinde, her vakit ve her-
kesin en çok hayretle bakıp zevkle mütalâa ettiği en par-
lak bir sahife-i tevhid olan semavatı en başta zikretmele-
rinden, en başta ona başlamak muvafıktır.
evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen
her bir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki, gayet ke-
remkârâne bir ziyafetgâh ve gayet sanatkârâne bir teş-
hirgâh ve gayet haşmetkârâne bir ordugâh ve talimgâh
ve gayet hayretkârâne ve şevkengizâne bir seyrangâh ve
temaşagâh ve gayet manidarâne ve hikmetperverâne bir
mütalâagâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve
AsA-yı MûsA
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 155 |
7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
haşmetkârâne:
haşmetlice, haş-
metli bir şekilde.
hayretkârâne:
hayret ederek.
hikmetperverâne:
her şeyde fay-
da ve gaye gözetir şekilde.
hüküm:
karar, emir.
hürmet:
haysiyet, şeref.
idrak:
akıl erdirme, anlama, kavra-
ma kabiliyeti.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
keramet-i gaybiye:
gaybla ilgili
keramet, istikbal ile alâkalı kera-
met.
keremkârâne:
cömertçe, el açıklı-
ğı ile.
mahlûkat:
Allah tarafından yaratı-
lanlar.
manidarâne:
manalı şekilde.
misâfirhâne:
misafirlerin kaldığı
ev, geçici bekleme yeri.
muvafık:
yerinde, uygun.
necat:
kurtuluş, kurtulma, halâs,
selâmet.
ordugâh:
ordu yeri, ordunun barı-
nıp konakladığı yer.
Rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
Rahîm:
merhamet eden, çok mer-
hametli olan, esirgeyen, koruyan,
acıyan Allah.
Rahman:
sonsuz merhamet sahi-
bi ve şefkatle bütün varlıkları rızık-
landıran Allah.
sahife-i tevhid:
birlik sayfası; Al-
lah’ın birliğini gösteren sayfa.
saltanat:
sultanlık, padişahlık, hü-
kümdarlık.
sanatkârâne:
sanatkarca, bir sa-
natkâra yakışacak yolda.
semavat:
semalar, gökler.
sena:
methetme, övme.
seyrangâh:
seyir yeri, eğlence ve
gezme yeri.
şevkengizâne:
aşırı istek uyandırır
bir şekilde, keyif ve neşe verecek
şekilde.
tab:
basma, baskı.
talimgâh:
talim yeri, eğitim yeri.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tavsif:
vasıflandırma, bir şeyin iç
yüzü ve özelliklerini anlatma.
temaşagâh:
temaşa yeri, seyir ve
gezinti yeri.
teşhirgâh:
sergi yeri, herkese gös-
terme yeri.
vesile:
aracı, vasıta.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
ziyafetgâh:
ziyafet verilen yer
âciz:
zayıf, güçsüz.
beraet:
temize çıkma; bir da-
vanın neticesinde suçsuz ol-
duğu anlaşılma.
celâl:
nihayet derecede bü-
yüklük, azamet, ululuk.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz
Resul-i Ekrem’in (asm) dersle-
rine istinaden, aslı cifir ve eb-
cet hesabı ile alâkalı olarak Hz.
Ali (ra) tarafından telif edilen
Süryanice bir kasidedir.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
ehemmiyetli:
önemli.
eman:
eminlik, korkusuzluk.
emniyet:
eminlik, güvenlik,
korkusuzluk.
galebe:
galip gelme, yenme,
üstünlük.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, esas.
haşiye:
dipnot.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbirşey yoktur ki Onu övüp tesbih
etmesin; lâkin siz onların tesbihini anlamazsınız. Şüphesiz ki O Halîm’dir, ceza vermekte
acele etmez; Gafûr’dur, günahları çokça bağışlar. (İsra Suresi: 44.)
1...,145,146,147,148,149,150,151,152,153,154 156,157,158,159,160,161,162,163,164,165,...570
Powered by FlippingBook