göstermesiyle ve umum kâinata bakan kelâm-ı ezelî ol-
masıyla ve tefsiri olan risale-i nur’un
Mu’cizat-ı Kur’âni-
ye
ve
Rumuzat-ı Semaniye
risaleleriyle ve risale-i nur
gül Fabrikasının serkâtibi gibi kahraman kardeşlerin ve
şakirtlerin fevkalâde gayretleriyle Asr-ı saadetten beri
böyle harika bir surette mu’cizeli olarak yazılmasına hiç
kimse kadir olmadığı hâlde, risale-i nur’un kahraman
bir kâtibi olan Hüsrev’e “Yaz!” emir buyurulmasıyla,
levh-i Mahfuz’daki yazılan kur’ân gibi yazılması; ve
kur’ân-ı Azîmüşşan’ın hak kelâmullah olduğunu ve bü-
tün semavî kitapların en büyüğü ve en efdali ve bir Fati-
ha içinde binler Fatiha ve bir İhlâs içinde binler İhlâs ve
hurufatının birden on ve yüz ve bin ve binler sevap ve
hasene verdiklerini hiç görülmedik ve işitilmedik pek gü-
zel ve harika bir surette tarif ve ispat eden; ve kur’ân-ı
Mu'cizülbeyan’ın, bin üç yüz seneden beri i’cazını göster-
mesiyle ve muarızlarını durdurmasıyla ve nurun gözlere
gösterir derecede zahir delilleriyle ve nur Şakirtlerinin el-
mas kalemleriyle bu zamana kadar misli görülmedik ri-
sale-i nur’un dünyaya ferman okuyan ve en mütemerrit
ve muannitleri susturan Yirmi Beşinci söz ve zeyilleri
kırk vecihle i’caz-ı kur’ânî olduğunu ispat eden;
Ve ey Hazret-i peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın
hak peygamber olduğuna ve umum yüz yirmi dört bin
peygamberlerin efdali ve seyyidi olduğuna dair binler
mu’cizelerini
Mu’cizat-ı Ahmediye
(
AsM
) namındaki risa-
le-i nur’u ile güzel bir surette ispat eden; ve kur’ân-ı Azî-
müşşan’ın resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 149 |
on BirinCi mesele
lah’ın sözü; Kur’ân-ı Kerîm ayetleri.
kelâmullah:
Allah’ın kelâmı,
Kur’ân-ı Kerîm.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’an-ı Ke-
rim.
Levh-i Mahfuz:
korunmuş levha,
Allah’ın ezelî ilmiyle kâinatta ol-
muş ve olacak şeylerin yazılı oldu-
ğu levha.
misl:
benzer, eş.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
Mu’cizat-ı Ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (asm) gösterdiği
mu’cizeler.
Mu’cizat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
mu’cizeleri.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların aciz kaldığı şey.
mütemerrit:
temerrüt eden, inat-
çı, kötü fiilinde inatlaşan.
nam:
ad, isim.
peygamber:
Allah tarafından ha-
ber getirerek İlahî emir ve yasak-
ları insanlara tebliğ eden elçi, nebi.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(asm).
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
Rumuzat-ı semaniye:
sekiz işaret
anlamında Bediüzzaman Said Nur-
sî’ye ait bir eserin ismi.
semavî:
Allah tarafından olan, İlâ-
hî.
serkâtib:
baş kâtip.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah ta-
rafından verilen mükâfat; sevap.
seyyid:
efendi, en önde olan.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içine
alacak şekilde anlatma.
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, Kur’ân’ın şerhi.
umum:
bütün.
vecih:
cihet, yön.
zahir:
açık, âşikar.
zeyl:
ek, ilâve
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
Asr-ı saadet:
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in (asm) pey-
gamber olarak dünyada bu-
lunduğu devir.
dair:
alakalı, ilgili.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
efdâl:
en faziletli, en üstün.
elmas:
çok değerli.
emir:
iş buyurma, buyruk.
Fatiha:
Kur’ân-ı Kerim’in birin-
ci suresi.
ferman:
emir, buyruk.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayret:
çalışma, çabalama.
hâk:
doğru, gerçek, hakikat.
hârika:
olağanüstü.
hasene:
hayırlı amel, Allah rı-
zasına uygun iş.
hurufat:
harfler.
i’caz:
mucizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
i’caz-ı Kur’ânî:
Kur’ân’ın muci-
zeliği, Kur’ân’ın yüksek, erişil-
mez ifadesi.
İhlâs:
Kur’ân-ı Kerîm’in 112.
suresi.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kadir:
bir işi yapmaya gücü
yeten, kuvvet sahibi olan.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kâtip:
yazan, yazıcı.
kelâm-ı ezelî:
ezelî söz, varlı-
ğına başlangıç olmayan Al-