Haddimden yüz derece ziyade olan bu mektup muh-
teviyatını tevazu ile reddetmek bir küfran-ı nimet ve
umum şakirtlerin hüsnüzanlarına karşı bir ihanet olması
ve aynen kabul etmek bir gurur, bir enaniyet ve benlik
bulunması cihetiyle umum namına Risale-i Nur kâtibinin
yazdığı bu uzun mektubu –on üç fıkraları ilâve edip– hem
bir şükr-i manevî, hem gururdan, hem küfran-ı nimetten
kurtulmak için size bir suretini gönderiyorum ki, Meyve-
nin On Birinci Meselesinin ahirinde “Risale-i Nur’un Is-
parta ve civarı talebelerinin bir mektubudur” diye ilhak
edilsin. Ben, bu mektubu, bu tadilât ile yazdığımız hâlde
iki defa bir güvercin yanımızdaki pencereye geldi. İçeri-
ye girecekti, Ceylan’ın başını gördü girmedi. Birkaç da-
kika sonra başkası aynen geldi. Yine yazanı gördü, gir-
medi. Ben dedim: “Herhâlde evvelki serçe ve kuddüs ku-
şu gibi müjdecilerdir. Veyahut bu mektup gibi müteaddit
mektupları yazdığımızdan, mübarek mektubun tadili ile
mübarekiyetini tebrik için gelmişler”; kanaatimiz geldi.
Said Nursî
®
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 151 |
on BirinCi mesele
had:
sınır.
hüsn-i zan:
bir kimsenin veya
bir hadisenin iyiliği hakkındaki
vicdanî ve iyi kanaat.
ihanet:
haksızlık etme.
ilhak:
ilâve etme, ekleme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kâtip:
yazan, yazıcı.
küfran-ı nimet:
nimete karşı
nankörlük etme, Cenab-ı Hak-
kın ihsan ettiği nimetleri bil-
memek, hürmetsizlikte bulun-
mak.
mesele:
önemli konu.
muhteviyât:
içindekiler.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mübarekiyet:
mübareklik, fe-
yizlilik, bereketlilik.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nam:
ad, yerine.
Risale-i Nur:
Bediüzzaman Sa-
id Nursî’nin eserlerinin adı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükr-i manevî:
insanın duygu
ve azalarıyla ettiği şükür, ma-
nevî şükür.
tadil:
doğrultma, düzeltme,
aslına uygun şekilde değiştir-
me.
tadilât:
değişiklikler, düzelt-
meler.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tevazu:
alçak gönüllülük, ki-
birsizlik, bir kimsenin başkala-
rını kendinden küçük görme-
mesi, onlara saygı ve sevgi
göstermesi, mütevazilik.
umum:
bütün.
ziyade:
çok, fazla.