"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kader anlayışında Ehl-i Sünnet, Cebriye ve Mutezile farkı

Risale-i Nur'dan
22 Ekim 2022, Cumartesi
[Dünden Devam]

Beşincisi: Kader, sebeple müsebbebe bir taallûku var. Yani, şu müsebbeb, şu sebeple vukua gelecek. Öyle ise, denilmesin ki, “Madem filân adamın ölmesi, filân vakitte mukadderdir; cüz-i ihtiyârıyla tüfek atan adamın ne kabahati var? Atmasaydı, yine ölecekti?”

Suâl: Niçin denilmesin?

Elcevap: Çünkü kader onun ölmesini onun tüfeğiyle tayin etmiştir. Eğer onun tüfek atmamasını farz etsen, o vakit kaderin adem-i taallûkunu farz ediyorsun. O vakit ölmesini ne ile hükmedeceksin? Ya Cebrî gibi sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen veyahut Mutezile gibi kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin. Öyle ise, biz ehl-i hak deriz ki, “Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.” Cebrî der: “Atmasaydı yine ölecekti.” Mutezile der: “Atmasaydı ölmeyecekti.”

• Altıncısı: (HÂŞİYE) Cüz-i ihtiyârînin üssü’l-esası olan meyelân, Matüridîce bir emr-i itibarîdir, abde verilebilir. Fakat Eş’arî, ona mevcut nazarıyla baktığı için abde vermemiş; fakat o meyelândaki tasarruf, Eş’ariyece bir emr-i itibarîdir. Öyle ise, o meyelân, o tasarruf bir emr-i nisbîdir; muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur. Emr-i itibarî ise, illet-i tamme istemez ki, illet-i tamme vücudu için lüzum ve zaruret ve vücub ortaya girip, ihtiyârı ref’ etsin. Belki o emr-i itibarînin illeti bir rüçhaniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibarî sübut bulabilir. Öyle ise, o anda onu terk edebilir. Kur’ân ona o anda diyebilir ki, “Şu şerdir, yapma.”

Evet, eğer abd, hâlık-ı ef’âli bulunsaydı ve icada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyârı ref’ olurdu. Çünkü ilm-i usul ve hikmette, “Mâ lem yecib lem yûced” kaidesince mukarrerdir ki, “Bir şey vacib olmazsa, vücuda gelmez.” Yani, illet-i tamme bulunacak; sonra vücuda gelebilir. İllet-i tamme ise, malülü, bizzarure ve bilvücub iktiza ediyor. O vakit ihtiyâr kalmaz.

HÂŞİYE: Gayet müdakkik âlimlere mahsus bir hakikattir.

Sözler, Yirmi Altıncı Söz, s. 528

LÛ­GAT­ÇE:

abd: kul.

adem-i taallûk: alâkası bulunmama.

cüz-i ihtiyârî: seçim gücü, irade, dilediği gibi hareket edebilme kabiliyeti.

emr-i itibarî: gerçekte var olmadığı hâlde varsayılan.

emr-i nisbî: bir diğerine göre var olduğu kabul edilen.

fırka-i dâlle: hak yoldan ayrılmış topluluk.

hâlık-ı ef’âl: fiillerin yaratıcısı.

illet: asıl sebep, temel sebep.

illet-i tamme: her hangi bir şeyin var olması için gereken sebeplerin tamamı.

malül: sebebin doğurduğu sonuç; fiil.

meyelân: meyil gösterme, yönelme; istek, eğilim.

mukadder: Allah tarafından ezelde takdir olunmuş.

müsebbeb: sonuç.

ref’: kaldırma, hükümsüz bırakma.

rüçhaniyet: üstünlük.

taallûk: alâkalı oluş, ilgili olma.

vücub: zorunluluk.

vücud-u haricî: İlahî irade ve kudret ile meydana gelmişlik, yaratılmışlık durumu.

Okunma Sayısı: 2710
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı