Şu mesele münasebetiyle deriz: Ey insanlar! Fânî, kısa, faydasız ömrünüzü bâkî, uzun, faydalı, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır; Bâkî-i Hakikî’nin yoluna sarf ediniz. Çünkü Bâkî’ye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.
Madem her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister, bekaya âşıktır. Ve madem bu fânî ömrü bâkî ömre tebdil eden bir çare var ve manen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür. Elbette, insaniyeti sukut etmemiş bir insan, o çareyi arayacak ve o imkânı bilfiile çevirmeye çalışacak ve tevfîk-ı hareket edecek.
İşte o çare budur: Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. Lillâh, livechillâh, lieclillâh rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.
Bu hakikate işareten, Leyle-i Kadir gibi bir tek gece, seksen küsur seneden ibaret olan bin ay hükmünde olduğunu, nass-ı Kur’ân gösteriyor. Hem bu hakikate işaret eden, ehl-i velâyet ve hakikat beyninde bir düstur-u muhakkak olan “bast-ı zaman” sırrıyla, çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı Mi’rac, bu hakikatin vücudunu ispat eder ve bilfiil vukuunu gösteriyor. Mi’racın birkaç saat müddeti, binler seneler hükmünde vüs’ati ve ihatası ve uzunluğu vardır. Çünkü o Mi’rac yoluyla beka âlemine girdi. Beka âleminin birkaç dakikası, şu dünyanın binler senesini tazammun etmiştir.
Hem şu hakikate bina edilen, beyne’l-evliya kesretle vuku bulmuş olan “bast-ı zaman” hâdiseleridir. Bazı evliya bir dakikada bir günlük işi görmüş, bazıları bir saatte bir sene vazifesini yapmış, bazıları bir dakikada bir hatme-i Kur’âniyeyi okumuş olduklarını rivayet edip ihbar ediyorlar. Böyle ehl-i hak ve sıdk, bilerek kizbe elbette tenezzül etmezler. Hem o derece hadsiz ve kesretli bir tevatürle bast-ı zaman hakikatini aynen müşahede ettikleri medar-ı şüphe olamaz.
Şu bast-ı zaman, herkesçe musaddak bir nev’i, rüyada görünüyor. Bazen bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, geçirdiği ahvali, konuştuğu sözleri, gördüğü lezzetleri veya çektiği elemleri görmek için yakaza âleminde bir gün, belki günler lâzımdır.
Elhâsıl: İnsan çendan fânîdir fakat beka için halk edilmiş ve bâkî bir zatın âyinesi olarak yaratılmış ve bâkî meyveleri verecek işleri görmekle tavzif edilmiş ve bâkî bir zatın bâkî esmasının cilvelerine ve nakışlarına medar olacak bir suret verilmiştir. Öyle ise, böyle bir insanın hakikî vazifesi ve saadeti, bütün cihazatı ve bütün istidadatıyla o Bâkî-i Sermedî’nin daire-i marziyatında esmasına yapışıp, ebed yolunda o Bâkî’ye müteveccih olup gitmektir. Lisanı “Yâ Bâkî Ente’l-Bâkî” [Ey Bâkî olan Allah, bâkî ancak Sensin!] dediği gibi, kalbi, ruhu, aklı, bütün letâifi “Hüve’l-Bakî, Hüve’l-Ezeliyyü’l- Ebedî...” [Odur bâkî, Odur ezelî ve ebedî...] demeli.
Lem’alar, İkinci Lem’a, s. 32-34
LÛGATÇE:
bâkî: sonsuz.
Bâkî-i Hakikî: gerçek sonsuzluğun sahibi olan Allah.
bast-ı zaman: zamanın genişlemesi; az zamanda çok uzun bir zaman yaşamış olmak.
beyne’l-evliya: velîler arasında.
beyninde: arasında.
daire-i marziyat: Allah’ın rızası dairesindeki işler.
ehl-i velâyet: velî olanlar; Allah’ın dostluğunu kazananlar.
lieclillâh: Allah rızası için.
lillâh: Allah için.
livechillâh: Allah için.
tevfîk-ı hareket: uygun hareket.