Bütün kuvvetimle derim ki:
Gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki umum hakaikte nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mazi cânibinden, Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletnâme-i Şeriatla davet olunsam; neşrettiğim hakaikı aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim.
Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidat-ı ukalâ mahkemesinden tarih celbnâmesiyle celb olunsam, yine bu hakikatleri tevessü ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim. Demek, hakikat tahavvül etmez, hakikat haktır, “Hak yücedir ve hiçbir şey ondan daha yüce değildir.” Millet uyanmış; mugalâta ve cerbeze ile iğfal olunsa da, devam etmeyecektir. Hakikat telâkki olunan hayalin ömrü kısadır. Feveran eden efkâr-ı umûmiye ile, o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacak ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah.
Sizin işkenceli hapishanenizin hâli, zaman müthiş, mekân muvahhiş, mahpusîn mütevahhiş, gazeteler mürcif, efkâr müşevveş, kalpler hazin, vicdanlar müteessir ve me’yus, bidayet-i halde memurlar şematetli, nöbetçiler müz’iç olmakla beraber, vicdanım beni ta’zib etmediği için, o hal bana eğlence gibiydi. Musibetlerin tenevvüü, musikinin nağmelerinin tenevvüü gibi bana geliyordu.
Hem de geçen sene tımarhanede tahsil ettiğim dersi, şimdi bu mektepte itmam ettim. Musibet zamanının uzunluğundan, uzun dersler gördüm. Dünyanın ruhanî lezzeti olan hüzn-ü masumâne ve mazlumâneden, zayıfa şefkat ve gadre şiddet-i nefret dersini aldım. Ümidim kavîdir ki, çok masumların kalplerinden hararet-i hüzünle tebahhur eden “ay,” “vay” ve “ah”lar, rahmetli bir bulut teşkil edecektir. Ve âlem-i İslâmdaki yeni yeni İslâm devletlerinin teşekkülleriyle o rahmetli bulut teşekküle başlamıştır.
Eğer medeniyet böyle haysiyet kırıcı tecavüzlere ve nifak verici iftiralara ve insafsızcasına intikam fikirlerine ve şeytancasına mugalâtalara ve diyanette lâubalicesine hareketlere müsait bir zemin ise, herkes şahit olsun ki, o saadet-saray-ı medeniyet tesmiye olunan böyle mahall-i ağraza bedel, Vilâyat-ı Şarkiyenin hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedeviyet ve vahşet çadırlarını tercih ediyorum. Zira bu mim’siz medeniyette görmediğim hürriyet-i fikir ve serbestî-i kelâm ve hüsn-ü niyet ve selâmet-i kalp, Şarkî Anadolu’nun dağlarında tam manasıyla hükümfermadır.
Tarihçe-i Hayat, s. 86
LÛGATÇE:
adaletnâme-i Şeriat: Şeriatın mahkeme çağrı pusulası.
cerbeze: haklı haksız sözlerle hakikati gizlemek; aldatıcı kurnazlık.
efkâr-ı umûmiye: kamuoyu, umumun fikri.
iğfal: yanıltma, gaflete düşürerek kandırma, aldatma.
ilcaat: gereklilik, işin gereği.
inbisat: genişleme, yayılma.
mugalâta: yanıltıcı söz etme, safsata.
mürcif: fitne ve fesad için ortalığı karıştıran.
şematetli: kuru gürültülü, şamatalı.
tahavvül etmek: değişmek, dönüşmek.
tenevvü: çeşitlenme, çeşit çeşit olma.
tenkidat-ı ukalâ: akılların tenkitleri.
tevessü: genişleme.