Yılın son günleri, kışın soğuk havasında cami avlusundaki ağaçlarda kuşların bakışlarındaki sükûnet ve caddeler dolusu koşuşturan telaşlı insan manzaraları…
Bir nokta, bir zerre miktar varlığıyla ve kısacık ömrüyle kâinata hükmeden insanın mesuliyetini tedai efkârla anlamaya çalışıyorum!
Nurun mücevher hakikatlerinde geçen “…bu asrın yüzünde çabuk silinecek bir nokta ve çabuk ölecek bir karıncayım.” Kâinatın sonsuz büyüklüğü karşısında küçüklüğü itibarıyla büyük misyonu, mesuliyeti, mükellefiyetleri ve tul-i emeliyle insan halife-i arz olacak istidatta yaratılmış. Akıl, kalp, ruh, şuur ve sayısız latifelerle donatılmış en şerefli mahlûkat olarak binlerce nimetler, ihsanlar, ikramlar verilmiş.
Rabbimizin “Cemal ve kemal ve ihsan derecatına göre, o muhabbet tezayüd eder. Aşkın en münteha derecesine kadar gider. Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde, kâinat kadar bir aşk yerleşir…”
Bahsin izahından ziyade idrakini ve tefekkürünü hayal ederken Yirmi Dördüncü Söz’ün meyvelerine döndüm. “Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevî istersen ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faideli görmek istersen ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalb etmeyi seversen, Sünnet-i Seniyyeye ittibâ et.” İnsanlığa hidayet ve saadet kapılarını açacak, kurtuluş vesilesi olacak İslam hakikatleri ve iman müjdeleri olarak hatırladım.
Geçen hafta Denizli’ye gitmiştik. Bu hafta sonu Afyonkarahisar’dan konuşmacı Hasan Koç’un semineri vesilesiyle Eskişehir’e misafir olmak üzere yola çıktık. Geçmişte Risale-i Nur davalarında geçen, Üstadın: “Üç mahkemede, üç müdafaatımda bu iftiranın asılsız olduğunu ispat ettiğim…” şeklinde geçen üç mahkeme, Eskişehir, Denizli ve Afyonkarahisar ağır ceza mahkemeleridir. Haksızlık, iftira ve zulümle Risale-i Nurları müsadere, Bediüzzaman ve talebelerini çeşitli bahanelerle mahkûm etmeye çalışsalar da hepsi beratla sonuçlanmıştır.
Asrın ihtiyaçlarına cevap veren, her türlü inkâr karanlıklarını iman nuruyla, İslam şuuruyla ve Kur’an hakikatleriyle aydınlatan Risale-i Nur eserleri, Türkiye’de ve dünyanın her tarafında okunuyor. Hasan Feyzi Yüreğil: “Hem mahkemelere senin eczaların bir mücrim, bir maznun sıfatıyla değil, belki bir muallim, bir mürebbi ve bir mürşit olarak girmiştir.” demiş.
Eskişehir Yeni Asya Salonunda Kur’an tefsiri olan nurlu hakikatlerden irşat ve irfan dersi almaya gelmiş her yaştan, meslekten nur yüzlü bahtiyarlarda İslam kardeşliğinin samimiyeti, muhabbeti, tevazuu, nezaketi ve güzel ahlak seciyeleri her hallerinde fark ediliyordu. Yeni Asya Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik toplantıda hazır bulundu. Birçok tanıdık isim, sanatkâr, esnafla görüştük. Ramazan Çetin’in yanında Pideci Fahri Bey, iki ay önce vefat eden annesinin bayan derslerine katılırdı, derken gözleri yaşardı.
Genç konuşmacı Hasan Koç’un hazırlayıp sunduğu: “Hem insanın letaifi içinde teşhis edemediğim bir iki latîfe var ki ihtiyar ve iradeyi dinlemezler…” konulu çalışmasını Risale-i Nurdan misallerle tahkiki iman ve ihlâs düsturları ve ölçüleri ile anlattı. İkinci konuşmacı Samet Bey, insanlığın Ahiretin elmaslarını, dünya hayatının şişelerine tercih etme yanlışlığını izah etti. Salondakiler, konuşmaları memnuniyetle ve dikkatle dinlediler…
Dün mahkeme salonlarında cesaretle müdafaa edilen Kur’an hakikatleri, bu gün sath-ı arz salonlarında gönülleri aydınlatıyor. Güzel bir programın sonunda veda edip ayrıldık.