"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Namus-u millet-i İslâmiye pâyimal olmasın’

Mustafa USTA
29 Nisan 2014, Salı
İstibdat ve baskının tahakkümü altında kalmaya alışık olmayan bu millet hiçbir zaman başka bir devletin esareti altına girmemiş, buna razı da olmamıştı.

Nitekim İngiliz Sömürgeler bakanı Gladstone da bunu anlamış olacak ki; Osmanlıyı yıkma projesini değiştirmiş. Bu vatan evlâdının can damarı olan manevî kaynaklarını tahribat etmeyi kafasına koyarak şunları ifade etmişti: “Ya Kur’ân’ı Müslümanların elinden almalıyız; yahut da onları Kur’ân’dan soğutmalıyız.” Bu sözler sancıları uzun sürecek dehşetli bir planın da başlangıcıydı. Bu planla birlikte Müslümanların cesaret aldığı ve tahakkümü reddetmesine vesile olan asıl bağları da koparmış olacaktı. Sonrasında ise türlü türlü istibdatlar ve oyunlar... Yalancı bahar ve kışlar…
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri 1900’lü yılları Kur’ân’a karşı su-i kastın başladığı tarih olarak belirtirken; Ankara’daki hükümet ise yeni yapılan inkılaplar ve değişimlerle Batı’ya dönük çalışmalarına hız kazandırmış; aslında İngilizlerin isteğini de yavaş yavaş yerine getirmeye başlamıştı. Kimbilir neler verilmişti Lozan’da? Maneviyat damarları birer birer kesilirken bu milletin; can damarının koparıldığının çoğu insan farkında değildi.
Hiç durmuyordu bu sancılı süreç. Anadolu’da ne kadar âlim varsa bir bir sürgün ediliyor; ilmin mekânı olan medrese ve tekkeler kapatılıyor, 1928’de harf inkılabı ile halk bir gecede cahil bırakılıyordu. Kur’ân’la olan bağların kesilmesi adına ne varsa işleme konmuştu şimdi. Din dahi kontrol altına alınmaya çalışılıyordu.
Bitecek sanıldı ama bitmedi. 1950 ile birlikte nefes alan halka çok gördüler demokrasiyi. 1960 ile darbeler silsilesi başlatılmıştı. Menderes’in “Savunma hakkımız kısa kesiliyor.” sözlerine “Sizleri buraya tıkan irade böyle istiyor.” diyerek karşılık veren mahkeme reisi, aslında her şeyi anlatıyordu. Hukukun üstünlüğü değil, şahısların hakimiyeti vardı artık. Bu sinsi emeller peşinde olanlar bir demokrasi kahramanı olan Adnan Menderes’in canice idamına hükmetmişlerdi. İdam kararı yüzüne okunduğunda, Menderes: “Allah milletimize zeval vermesin” diyebilmişti ancak.

Kur’ân’a KARŞI SU-İ KASTIN AZGINLAŞTIĞI YILLAR
1971’e gelindiğinde ise Demokrat misyonun devamı olan Adalet Partisi iktidara gelmişti. Yarım kalan demokrasi serüveni yeniden inşa edilecekti; ama mevcut gelişmelerden rahatsız olan derin yapılanma, hükümeti istifaya zorlamış ve 1960 darbesi ile alınan kararları tekrar güncelleyerek yürürlülüğe sunmuştu. Bediüzzaman hazretlerinin de ifadesi üzerine Kur’ân’a karşı su-i kastın azgınlaştığı devrin adıydı bu yıllar. İman bağlarının zayıflaması, insanları anarşizme yöneltmiş; sağ-sol kavgalarından tutun da alevi-sünni kavgalarına varıncaya kadar toplum adeta bir kaos ortamının içine sevk edilmişti. Kardeşlik duyguları ile sulanan Anadolu, şimdi adeta adavet rüzgârları ile param parça edilmek isteniyordu. Kur’ân okumak yasak, namaz kılmak yasaktı…
Buna benzer ne olaylar vardı Anadolu’nun sinesinde. Onun oyunları hiç bitmedi ve 1980 darbesi ile asıl maksadını tekrar gün yüzüne sermişti. Menderes’in yadigârı olan bu misyonu bilhassa imha etmek adına her şey düşünülmüştü.
Ve bugün…
Bitti denildi ama bitmedi o menhus ruh. Keşke sözle bitseydi. Kendini muhafazaya çalışıyor; ama hâlâ varlığı hissediliyor ve eğer istibdadın suyu ile beslenmeye kalkılırsa, hukukun üstünlüğünden ziyade şahısların üstünlüğü kabul edilirse; yaşamaya da devam edecek. Eğer bu millet, bu zındıkanın pençesinden kurtulmak istiyorsa ‘Meşrutiyet-i meşrua beşer saadetinin bir sebebidir’ sırrınca demokrasinin erkânlarına sadık kalarak, meşrutiyet-i meşruayı bu vatan sathında hâkim kılmalıdır. Zira İslam’ın muarızlarının beslendiği kaynak istibdat ve tahakkümdür. Her kim ki bundan beslenirse ona âlet olmaktan öteye gidemez. Şahısların arkasına takılmış akıl ve hisler; düşünmekten yoksun ve başına her geleni kabullenmeye mahkûmdurlar. Bu sebeple ‘kuvveti aklın imdadına ve hissiyatı efkârın arkasına gönderiniz. Tâ ki, şecaat-i akliye-i medeniyet meydanında namus-u millet-i İslâmiye pâyimal olmasın.’1

Dipnot:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı
Harb-i Örfi, Yeni Asya Neş., s. 61

Okunma Sayısı: 934
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı