Bir grup kurbağa, ormanda gezintiye çıkmıştı. Ansızın içlerinden ikisi, derince bir çukura düştü. Öteki kurbağalar, hemen çukurun etrafını sarıverdiler.
Yukarıdaki kurbağalardan biri aşağıdakilere seslendi: “Ah zavallı dostlar! Hâliniz yüreğimizi parçalar Ne ki, elimizden sizi oradan kurtaracak bir şey gelmez. Bir kurbağanın bu çukurdan çıkması mümkün değildir.”
Ardından bir başkası, çukurdan çıkmaya çalışan arkadaşlarına seslendi: “Çukur çok derin!”
Sonra bir başka kurbağa, “Oradan çıkmanız imkânsız!” dedi.
Aşağıdakiler kan ter içinde zıplamaya ve çukurdan dışarıya çıkmaya çalışıyorlardı.
Bir başka kurbağa,temkinli bir şekilde çukurdan aşağıya eğilerek: “Boşuna uğraşıyorsunuz!” dedi.
Aşağıdaki kurbağalar, bütün bu ümit kırıcı sözlere aldırış etmeden bir süre daha tüm güçleri ve gayretleriyle çukurdan çıkmaya çalıştılar.Ancak bir süre sonra bir tanesi hoplayıp zıplamaktan vazgeçerek, çukurun bir köşesine oturup, ölümünü beklemeye başladı.
Çukura düşen öteki kurbağa ise, hâlâ dışarıya çıkmaya çalışıyordu.
Yukarıdaki kurbağalar ise,onun bu hâline şaşırıyorlar ve böyle didinip duracağına arkadaşı gibi bir köşede oturmasının daha akıllıca olacağına söylüyorlardı.
“Çı-ka-maz-sıııın! Boşuna kendini yorma!”
Ancak kurbağa ne mücadeleyi bırakan arkadaşına, ne de yukarıdan onları seyreden diğer kurbağaların söylediklerine aldırmıyor, bütün gayretiyle dışarıya çıkmaya çalışıyordu. Sonunda öyle yükseğe zıpladı ki, bir anda kendisini çukurdan dışarıda buldu. Çünkü, o kurbağa doğuştan sağırdı ve arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerinin hiçbirisini duymamıştı.
(Ümit Öyküleri, Selim Gündüzalp, Zafer Yay)