Yani bir dağın yamacında kilometrelerce şehirden uzak bir köyün ilkokulunda dört yıl boyunca sadece bir kere denetim gördüğüm halde mesleğimin ilkelerinden asla taviz vermedim.
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” “İlim Çin’de olsa alın getirin” ve buna benzer çok kıymetli ve anlamlı atasözleri, vecizeler insanların bilinçaltına yerleşmiştir. Bu tür deyimler ilim platformlarında söylene gelmektedir her daim. Öğretmenlik mesleği de her meslekte olduğu gibi kendisini günün şartlarına uyumlu hale getirmek ve yenilenmek için çeşitli müfredatlarla projelendirilir. Bunun yanında fiziki alt yapı ve materyal dada çağın ve teknolojinin gerisine düşmemek için deneyim ve planlar yapar. Bu tür planlar devamlı ve değişkendir. En can alıcı hedefi birleştirilmiş sınıfların sayısını sıfırlamak ve sınıflardaki öğrenci sayısını normal kapasiteye getirmektir. Ülkemizde bu durum büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir.
İşte bu projelerin en önemli faktörü öğretmendir. Öğretmen sınıfa girdikten sonra dersi o sınıftaki öğrencilere vermek için birinci derecede sorumlu olan kişidir. Yani sınıfta, derste vicdanı ile baş başadır.
Bu kadar girişten sonra örnek teşkil etmesi amacıyla; bendeniz 1985 yılında öğretmenlik mesleğine başlamış biri olarak bazı tecrübe ve hatıralarımı aktarmak isteği ile bir nebze de olsa mesleğimize katkım olursa kendimi mutlu addederim.
Sınıf öğretmeni olmam hasebiyle meslek hayatım boyunca genelde kırsal kesimlerde; yani Türkiye’nin ücra köylerinde öğretmenlik yaptım. Hani derler ya “kuş konmaz kervan geçmez.” İlk görev yerim olan Gümüşhane ili, Torul ilçesi Küçük Yücebelen köyüdür. Yücebelen Zigana dağının yamacına kurulu içi ve etrafı çam ve diğer envai çeşit ağaçlarla süslü, dolu. Köydeki her bir ev koca bir yeşilliğin içine kurulu şirin bir köy. Okul yeşilliğin içinde ve devamlı akan bir derenin yamacında. Yukarıda söylediğim ata sözünün tam aksine çeşit çeşit kuşların değişik çeşitlere ait ağaçlara konduğu ve her daim şarkı mırıldandığı şirin bir Anadolu köyü Küçük Yücebelen.
Torul ilçe milli eğitimde işlemlerimi yaparken memurların samimi ilgisini asla unutamam. Eğer hayatta ise sağlık afiyet dilediğim İlçe Milli Eğitim Müdürüm Ahmet Tosun Bey’in makamında bizleri ağırlaması, bizleri onura etmesini unutmak mümkün değil. Hele çiçeği burnunda yeni evlendiği takılarından belli olan Işılay Şahinöz Yıldız’ın yeni atanan öğretmenlerle ilgilenmesi ve bana “Kardeşim Emin öğretmen, öğretmenlik hayatında başarılı olmanı diliyorum. Senin atandığın Küçük Yücebelen köyünün insanları çok cömert ve misafirperverdirler. Çok memnun kalırsın” demesi öğretmenlik mesleğimin dönüm noktası oldu. Işılay Hanım’ın dediği gibi misafirperver ve cömert bir köye atanmıştım. Dört yıl boyunca kaldığım bu köyde, güzel dostluklar edinmiştik. Bu arada şunu da söyleyeyim. Aynı köyde dört yıl boyunca tek öğretmen olarak ortalama sayıları elliyi bulan öğrencilerimi okuturken her gün; günlük sakal tıraşlı ve kravatlı sınıfa girerdim. Ütü ihtiyacım için köyden odun ateşiyle ısınan bir ütüyü emanet almıştım…
Müşterek civar köylerin minibüsüyle Torul ilçe merkezinden köyüme vardığımda ilk işim okuluma gidip görmek oldu. Tek derslik ve okula bitişik bir öğretmen lojmanı vardı. Ayrıca okulun bahçesinin kenarında tahtadan yapılmış Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar olan mevcut öğrencilerimi dört yıl boyunca tek derslikte okuttum. Yukarıda teknolojiden bahis etmiştik ya.
Yücebelen köyünde o zamanlar elektrik yoktu. Ve dört yıl boyunca da benim atamam oradan Batman’a yapılıncaya kadar da köye elektrikler gelmedi. Geldiği sene ilişiğimi kestim. En modern diyebileceğim varlığım üstten tek düğme ile açılıp kapanan iki büyük boy pil ile çalışan radyom köyde dünya ile irtibatımı sağlayan envanterimdi. Akşam lojmana geçince hem günlük ders planımı yazardım hem de radyomdan akşam ajansını dinlerdim.
Diyebilirsiniz ki sen hayat hikayeni bize anlatıyorsun. Hayır ben hangi şartlarda öğretmenlik yaptığımızı anlatıyorum. Bu günkü genç ve yenilikçi bir ruha sahip olduklarından hiçbir kuşkum olmayan muallimler bunları da bilsin istedim. Bir öğretmen ağabeyleri olarak bizlerin de her türlü olumsuzluğa rağmen mesleğimizin gereği ne ise; tereddütsüz yaptığımızı bilmelerini istedim.
Küçük Yücebelen köyü ile irtibatım hala devam ediyor. Beş sınıfı bir arada okuttuğum öğrencilerimden yıllardır Türkiye’nin değişik kentlerinde hâkimlik yapan, Gümüşhane Üniversitesinde sekreterlik yapan ve buna benzer meslekler edinen o köylü öğrencilerim. Tabi ki öğretmenleri olarak gurur duyuyorum. Ve diyorum ki; iyi ki öğretmen oldum! Yani bir dağın yamacında kilometrelerce şehirden uzak bir köyün ilkokulunda dört yıl boyunca sadece bir kere denetim gördüğüm halde mesleğimin ilkelerinden asla taviz vermedim.
Son olarak meslektaşlarım olan muallimlere diyorum ki: Onurlu ve kutsal bir mesleğiniz var. O mesleğe layık olabilmek için kendinizi devamlı yenileyin. Ve en önemlisi öğrencilerinizi çok ama çok sevin? Onları asla ihmal etmeyin? Soru sormalarına mutlaka fırsat verin? Sorularına cevap verirken hiçbir zaman yeter yoruldum, artık soru sorma demeyin? Eğitim adına her şeyi verin. Vermeye devam edin. Kuru bir ağacın canlanıp yaprak açmasına vesile oluyorsunuz tabir yerinde ise.
Çünkü yarınlar sizlerin eseri olacak. Olumlu veya olumsuz! Dr. Dana Suskınd’ın “Otuzmilyon Kelime” adlı kitabında dediği gibi: “Zekâ gelişim zihniyeti ve dayanıklılık başarı için önemli faktördür. Fakat başka bir anahtar ilke olmadan, başarıya ulaşamaz.” İşte o “anahtar ilke” sensin öğretmenim..