Bu yıl “Vefâ Vakti” temasıyla gerçekleştirilen Hazreti Mevlâna’nın 746. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri programı, 7-17 Aralık tarihleri arasında dünyanın dört bir yanında on binlerce misafiri ağırlıyor. Hz. Mevlâna’nın “Sevgide çekilen cefâda binlerce vefâ var” sözünden ilham alınarak gerçekleştirilecek 746. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri, başta Konya olmak üzere memleketin dört bir yanında düzenleniyor.
Vefâ, dostluk ve muhabbette sebat etme, sevgide süreklilik, bağlılık ve sadâkattir. Sözünde durma, verilen sözü yerine getirme mânâlarına da gelir. Dolayısıyla îmânın gerektirdiği her tavır ve hareket, aynı zamanda bir vefâkârlık ifâdesi taşıyor. Mevlâna’nın hayatını idame ettirdiği, ömrünü vakfettiği vefâsı, Mevlâna’nın hayatını özetlemektedir. Minnettarlık, sadâkat ve istikâmet gibi özellikleri bir arada toplayan bu vasıf, vefatıyla da devam etmiştir. Bu sebeple yüzyıllar öncesinde yaşamasına rağmen, bugün hala öğretileriyle dünyanın her yerinde rağbet görmektedir.
Hazret-i Mevlâna Divan-ı Kebir’deki beytiyle, Allah’ın Vâfi ismine sığınıyor: “Vefâ ümidiyle kapında oturmuşum. Belki mürüvvetin coşar da bana kalk gel dersin, kapını açarsın diye bekliyorum.” Buradan anlıyoruz ki, en güzel vefa kullarına verdiği sözü yerine getiren ve onların ihtiyaçlarını gideren Allah’a karşı olandır. Allah’a verilen sözü tutmak ve dosdoğru yaşamak. İşte asıl vefâkârlık budur. Söz vermenin mutlaka yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk olduğunu söyleyen Mevlâna, insanlık tarihinin ahde vefâ hususunda olgun insan olarak Hazret-i Muhammed’i örnek veriyor.
Mevlâna kendi deyimiyle vefâyı şöyle özetliyor: “Vefâ nedir, bilir misin? Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, Ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.”
“Hazret-i Mevlânâ benim zamanımda gelseydi, Risâle-i Nûr’u yazardı. Ben de Hazret-i Mevlânâ zamanında gelseydim, Mesnevî’yi yazardım” diyen Bediüzzaman’ın da hayatı, vefâ örnekleriyle doludur. Talebelerine yazdığı mektupların başında “Aziz, Sıddık, Vefâkâr kardeşlerim” diyerek vefânın istikamette kalmak için önemli bir değer olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Bediüzzaman, vefânın bu kadar ihtiyaç duyulan bir zamanda, asr-ı hazırın ihmal ettiği duygulardan biri olduğunu da söylüyor. Bu noktada biz gençlere büyük görevler düşüyor.
Hakikatlere ulaşmak için hayatını cefâlar içinde geçiren büyüklerimize, onları manen yaşatarak vefâmızı göstermeliyiz. Mevlâna gibi insanlığa faydalı olan değerlerimize sahip çıkmalıyız. Onlara gösterilen bu vefalar, ileride de büyük safâlara dönüşecektir.