AİHM’in Osman Kavala için verdiği hak ihlâli ve tahliye kararına rağmen, davaya bakan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluğa devamda ısrarının perde gerisinde bazı enteresan gelişmeler yaşandığı ortaya çıktı.
Mahkemenin gerekçesi, söz konusu AİHM kararının kesinleşip kesinleşmediğinin Adalet Bakanlığına sorulup cevabının beklenmesi idi. Bu gerekçe kimseyi tatmin etmedi.
Meselâ davayı takip eden AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Lagodinsky, “Davada hâkime elden verilen AİHM kararının etkisi olacağını düşünüyordum, yazıcıdan çıkarmadıysa bile karardan haberi vardı” dedi, ama bir etkisi olmadığı görüldü.
Soruları cevaplayan Adalet Bakanı Gül, mahkemenin Cuma günü istediği karar çevirisinin Pazartesi günü ulaştırıldığını söyledi.
Karar’ın haberine göre, çeviri duruşmadan bir gün önce mesai saati bitmeden mahkemeye iletilmiş, ama heyet ertesi günkü duruşmada saat 13’te malûm kararı vermiş.
Bu serencamdaki en kritik an, bakanlığın gönderdiği çeviriyi başsavcılığın kararın üzerinden tam 25 dakika geçtikten sonra 13:25’te açması (27.12.19).
Bu durum ister istemez şu soruları gündeme getiriyor: Eğer çeviriyi mahkemeye iletmesi gereken adres başsavcılık ise—ki bakanlık bunun için oraya göndermiş—niye gelir gelmez ulaştırılmamış da, kararın verilmesi beklenmiş? Bu gecikmenin mâkul ve inandırıcı bir gerekçesi ve açıklaması var mı? Eğer zamanında ulaşsaydı mahkeme yine aynı kararı verir miydi? Bakan “Çeviriyi gecikmeden gönderdik” diyerek “Biz üzerimize düşeni yaptık” mesajı mı vermeye çalışıyor? Bakalım, mahkeme bundan sonra ne yapacak?
O davada durum bu iken, AİHM’de görülmekte olan Wikipedia davasında AYM nihayet “ön alarak” hak ihlâli ve erişim engelinin kalkması kararı verdi. Böylece adeta bir anlamda Kavala davasında vermiş olduğu kararın AİHM’den dönmesinin “mahcubiyet”ini telâfi etmeye ve aynı şeyin Wikipedia’da da tekrarlanmasının önüne geçmeye çalıştı.
Çünkü bu tür olaylar hak ihlâlini önleme noktasında AYM’nin etkili bir iç hukuk yolu olamadığı yönünde oluşan kanaati güçlendirerek, yüksek mahkemeye Avrupa hukuk mahfillerinde itibar ve prestij kaybettiriyor.
Ve sonuçta kaybeden de maalesef Türkiye oluyor...