Son dönemde gençler arasında yaygınlaştığı söylenen deizm anlayışı bir ara tartışılır gibi yapıldıysa da, birçok konu gibi geçiştirildi ve unutulmaya terk edildi.
Oysa gençlerin dinden soğuyup uzaklaşması son derece önemli ve hayatî bir konu.
“Allah’a inanıyoruz, ama hiçbir dine inanmıyoruz” şeklinde ifade edilen deist anlayış acaba niye kabul görüyor ve yaygınlaşıyor?
Bunun çok iyi tahlil edilmesi gerekiyor.
Bunu söyleyenler gerçekten Allah’a inanıyor mu ve bu inancın niteliği ne durumda?
Zihinlerinde nasıl bir Allah tasavvuru var?
Dinden uzaklaşmanın getirdiği boşluğu, “Allah inancım devam ediyor” diyerek “doldurmak” gibi bir psikoloji mi söz konusu?
Bu arada, işin orada kalmayıp inancı da tamamen terk noktasına kadar vardığını gösteren çok düşündürücü bilgiler geliyor.
Bir profesörün “15 Temmuz’dan bu yana odama epeyce başörtülü ateist öğrenci geldi. Aileleri de örtülü” sözü bunun çarpıcı örneği.
Yapılan araştırmalara göre kendisini “dindar-muhafazakâr” olarak niteleyen gençlerin oranının ciddi seviyede gerilemiş olması da.
(Gerçi dindarlıkla muhafazakârlığı birlikte zikretmenin ne ölçüde doğru ve sağlıklı olduğu ayrıca tartışılması gereken bir husus.)
Bir diğer araştırma sonucu da din adamlarına güvenin tamamen dibe vurduğu.
Bu verileri alt alta koyduğumuzda, “gençlik ve din” konusunun özel bir duyarlılık ve dikkatle masaya yatırılması gereği karşımıza çıkıyor. Bilhassa inanca yönelik boyutuyla.
Üstad Bediüzzaman’ın geçen asrın ortalarında Eşref Edib’e verdiği mülâkatta “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum” diyerek vurguladığı gerçek bugün için de geçerli.
Aynı gerçeği Zübeyir Gündüzalp “Teessür ve ıztırap karşısında kalpten bir parça kopsaydı, ‘Bir genç dinsiz olmuş’ haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince param parça olması gerekir” sözüyle vurgulamıştı.
Demek ki iman hizmetine ihtiyaç bitmiyor, tam tersine daha da artarak devam ediyor.
Ve gençleri dinden soğutup uzaklaştıran ne varsa hepsinin sorgulanması gerekiyor.
Özellikle de “din adına” ve “din perdesi altında” yapılmaya devam edilen zulüm, baskı, istismar, yolsuzluk ve suiistimallerin...