"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Thomas Michel: Hutbe-i Şamiye’ye Hıristiyanların da ihtiyacı var

23 Mart 2020, Pazartesi 13:00
Said Nursî’nin analizlerinde günümüz Hıristiyanlarının meselelerine de çözümler var.

- Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye’deki hedefinin İslâm toplumları olduğu açıktır. Bu toplumları tahlil etmekle, zayıflıklarına ve eksikliklerine karşı nasıl davranmaları gerektiği yönünde birtakım hedefler gösterme amaçlanmaktadır. 

- Bana göre, Said Nursî’nin Müslüman toplulukların zayıf yönleri hakkında yapmış olduğu çalışmalar, kendi toplumlarını değerlendirmeleri itibariyle Hıristiyanlar tarafından da faydalı bir şekilde kullanılabilir. 

***

Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye’si, ilk olarak 1911 yılında Şam’da bulunan Cami-i Emevî’de irad edilmiştir. 10 bine yakın insanın camiyi ağzına kadar doldurduğu söylenmektedir. Bugün için, aradan 109 sene geçmiş olmasına rağmen, hutbe sık sık basılmakta ve okunup araştırmalara konu olmaktadır. Said Nursî’nin Müslüman toplulukları analizi ve onun manevî yaklaşımları net bir şekilde Müslümanların ihtiyaçlarına hitap etmektedir. Benim düşüncelerim Batılı bir Hıristiyanın kanaatlerini yansıtmaktadır ve dinler arası diyaloğa katkı yapabilir şeklinde yorumlanmalıdır.

20. yüzyılın başlarında Osmanlının dağılma döneminde irad edilen Hutbe, müteakip çalkantılı yıllarda inananların imanî meselelerine de birtakım işaretlerde bulunmaktadır. Hutbe’nin Türkçeye tercüme edilmiş baskısı, 40 yıl sonra yapılmış ve Dünya tarihindeki gelişmeler, yeni Türk Devleti’nin doğuşu, ağır yıkımlarla neticelenen iki Dünya Savaşı, Sovyetler Birliği’nde yükselen komünizmin vücut bulması, barbar Nazi ve Faşist ideolojilerin insanlığı tehdit etmesi ve aynı zamanda Said Nursî’nin tercümesi ile eş zamanda gelişen; komünizmin Doğu Avrupa’da yayılması, Çinde’ki Mao devrimi, sömürge sonrası Arap, Asya ve Afrika milletlerinin ortaya çıkması gibi hadiselerin ışığında yazarın orijinal metne ilişkin ilâve yorumlarını ihtiva etmiştir.

Şu anda yeni bir yüzyılın başında, Hutbe-i Şamiye’nin Türkçe yayınlanmasından sonra, jeopoitik alanda hemem hemen benzer oldukça önemli değişimler görülmektedir. Sovyet tecrübesi, Sovyetler Birliği’nin bölünmesiyle neticelendi ve aynı zamanda Çin de piyasa ekonomisine yönelmiş durumdadır. Türkiye’nin olduğu gibi, Sovyet uydusu Doğu Bloku ülkeleri de Avrupa Birliği’ne girmek için sıraya girmiş durumdadırlar. Diğer taraftan, sömürgecilik sonrasında Afrika ve Asya’daki pekçok devlet, ekonominin globalleşmesi sonrası problemlerle mücadele etmektedirler.

“Günümüz okuyucusunun kaçınılmaz olarak sorduğu soru; hemem hemen bir yüzyıllık bir çalkantılı dönemden sonra Hutbe-i Şamiye’nin inananlar için herhangi bir mana ifade edip etmediğidir?” 

Din âlimlerinin sorması gereken bir diğer soru da: Hutbe-i Şamiye Müslüman bir âlim tarafından bir Cuma hutbesinde inanan Müslümanlara irad edilmiştir. Benim burada izah etmeye çalışacağım hususlar Hıristiyanlıkla alâkalı hususlardır. Hıristiyanlık ve İslâm, Musevîlikle birlikte ortak atamız olarak Hz. İbrahim’e dayanmaktadır. Hem Hıristiyanlar, hem de Müslümanlar tek Allah’a inanmakta ve her işlerinde onun rızasını talep etmektedirler. Diğer taraftan her iki kesim de her zaman için Allah’ın kendisine inananlardan istemiş olduğu tarzda sevgiyle ve saygıyla birbirlerine muamele etmemişlerdir. Her iki tarafta da hatalar işlenmiş ve bazı kesimlerin birbirlerine karşı fiil ve tutumları da cinayet boyutuna ulaşmıştır. Olması gereken, imandan kaynaklanan ortak hususların aksine, tarihin sevgi ve muhabbetten ziyade karşılıklı düşmanlıkların varlığına şahitlik ettiğini söylemek mümkündür. Buradan hareketle ikinci soruyu yöneltebiliriz. 

“Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye’de Hıristiyanlara hitabeden söylediği hususlar var mıdır? Onun hitabı sadece Müslümanlara mıdır? Yoksa hutbede tek Allah’a inandığını söyleyen herkesle alâkalı mesajlar bulmak mümkün müdür?”

Hutbe-i Şamiye’nin Yapısı

Bu iki önemli ve öncelikli soruyu aklımızda tutarak, gelin dikkatlerimizi Hutbe-i Şamiye’ye çevirelim. Bu hutbenin yapısı oldukça basittir. Allah’a hamd ve senadan sonra, Said Nursî, inananlar için oldukça ıztırap verici olarak gördüğü soruyu şöyle ifade etmektedir; Allah’ın emretmiş olduğu dinî prensiplere itaat etmeyen inançsız kesimler maddî manada hızlı bir şekilde ilerlemekte iken dinî inançları kuvvetli olan kesimler neden durgunluk yaşamakta ve hatta fakirlikle büyük mücadeleler vermektedirler? Said Nursî’nin inanan bir insan gözüyle asıl sorguladığı husus;

“Yirminci Yüzyılın başında, Feuerbach, Comte, Marks ve Nietzsche gibi felsefecilerin dine karşı yönelttikleri eleştirileri ile İtalyan risorgimentosu, Meksika ve Rusya’daki devrimler ve aynı zamanda bazı Avrupa ülkelerindeki liberal partilerin politikalarıyla somutlaştırılan; din eski dönemlerde insanların ağırbaşlı olmasına yarayan bir hususiyet olmasına rağmen, günümüz dünyası için insanlığın gelişmesine ve milliyetlerin oluşmasına engel bir uyuşturucudan başka bir şey değildir” formülasyonudur.

Said Nursî, din hakkındaki bu eleştiriye baştan basitçe kınama v.s. yaklaşımlarda bulunmamaktadır. Bunun da ötesinde yapılan bazı teşhis ve tesbitlerin haklı olduğunu düşünmektedir. Asıl suçlanması gereken birileri varsa, kendilerini bu tür neticelere götüren tesirlere tepkisiz kalmaları dolayısıyla Müslüman toplulukların tâ kendileridir. Said Nursî’nin tesbiti ve vurgusu; eğer inananlar, gelecek yıllarda insanlığın gelişmesine katkıda bulunacaklarsa bünyelerine nüfuz etmiş altı “dehşetli hastalıkla” mücadele etmelidirler. İnananların düştükleri hatalara dikkat çekerken, aynı zamanda eleştiri sahiplerinin Allah’ı yok sayan materyalist çözüm tekliflerini de insanlığı daha büyük felâketlere sürükleyeceği öngörüsüyle reddetmektedir.

Hutbenin geri kalan kısmı, bu ana soruya cevap bulma ve dindar insanları müteessir ettiğini düşündüğü altı temel hastalığı tedaviye yöneliktir. Said Nursî bunu, dinî toplumların muzdarip olduğu ruhsal hastalıklara tedavi mahiyetinde altı söz halinde açıklamaktadır. Birileri, Said Nursî’nin metodunu bir doktorun hastalıklara yaklaşımı olarak ifade edebilirler. Bunlar;

1) Bazı belirtileri inceleyerek neyin yanlış gittiğini bulmaya çalışmak,

2) Hastalığı teşhis ederek adını koymak, 

3) Hastayı, hastalığın çaresi olduğu yönünde bilgilendirerek tedaviye teşvik etmek,

4) Şifa bulmak için gerekli reçeteyi vermektir.

Şimdi gelin, Said Nursî’nin çağın bu hastalıklarını tedavi etmek için manevî bir doktor sıfatıyla nasıl hareket ettiğini altı sözde görelim;

1. Hastalık: “Ümitsizlik-yeis”, çaresi; “ümitvar olmak”

2. Hastalık: “Hilekârlık”- tedavisi; “dürüstlük”

3. Hastalık: “Husûmet-Düşmanlık” çaresi “Sevgi”

4. Hastalık: “Bölünmüşlük”, çaresi “birliktelik”

5. Hastalık: ”İstibdat”, çare “İslâmî değerler”

6. Hastalık: ”Ferdiyetçilik”, çaresi “meşveret”

Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye’deki hedefinin İslâm toplumları olduğu açıktır. Bu toplumları tahlil etmekle, zayıflıklarına ve eksikliklerine karşı nasıl davranmaları gerektiği yönünde birtakım hedefler gösterme amaçlanmaktadır. Onun amacı efektif, kuvvetli ve zengin İslâm toplumlarını meydana getirmek için Müslümanların önünü açmaktır. Bir Hıristiyan olarak bu hutbeyi okuduğumda, Müslümanları Hıristiyanlara karşı kışkırtıcı herhangi bir niyet görmemekteyim. Onun Risale-i Nur’daki diğer ifadelerinde de gerçek Hıristiyanlarla bir kavgasının olmadığı, bilâkis onları İlâhî emirlere uygun olarak yaşamak arayışında olan, Allah’a inanmış kimseler olarak değerlendirdiği açıktır. O, günümüz dünyasında Müslüman ve Hıristiyanların Allah’a imandan kaynaklanan değerlere ortak olarak şahitlik ettikleri görüşündedir.

Bana göre, Said Nursî’nin Müslüman toplulukların zayıf yönleri hakkında yapmış olduğu çalışmalar, kendi toplumlarını değerlendirmeleri itibariyle Hıristiyanlar tarafından da faydalı bir şekilde kullanılabilir. Latin Amerika ve Afrika’daki Hıristiyanların imanî açıdan yeterli oldukları söylenebilmesine rağmen, sömürgecilikten yara almadıkları, ümitsizlik, hilekârlık, düşmanlık, bölünmüşlük, istibdat ve ferdiyetçilik hastalıklarına eğilimli olmadıkları ve aynı zamanda ümide, dürüstlüğe, sevgiye, birliğe, insanî değerlere ve meşverete Müslüman topluluklardan daha az ihtiyaçları olduğu söylenemez. Kuzey Amerika ve Avrupa’daki zengin Hıristiyan toplulukları da rekabetin getirmiş olduğu tehlikeler, Allah’ı merkezde görmeyen ve insanın manevî ihtiyaçlarını görmeyen saldırgan bir ekonomik düzen hakkında Hutbe’de dikkat çekilen hususlardan ziyadesiyle istifade edebilirler.

Bu   çalışmanın   sonunda,   başta  sorulan  temel  sorulara   olumlu  cevap bulduğumu söyleyebilirim.  Evet,  Hutbe-i  Şamiye 21.  yüzyılın  içinden çıkılamaz bir görünüm arz eden problemleriyle de alâkalıdır. Evet, Said Nursî’nin analizlerinde günümüz Hıristiyanlarının meselelelerine de çözümler vardır. Altıncı söz olarak zikredilen “meşveret” sadece Müslümanlar tarafından değil, aynı zamanda Allah’a inanan ve dünyada Allah’ın rızasını arayan herkes için dikkate alınması gereken bir husustur. Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında diyaloğa ve istişareye çağrıyla Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiyesi hakkındaki tesbitlerimi burada noktalıyorum.

Okunma Sayısı: 7135
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı