Yassıada’da yapılaşmaya karşı çıkan sivil toplum örgütü, meslek odaları temsilcileri ve siyasetçiler adanın tamamen betonlaştığını ve turizme açıldığını belirtiyor.
27 Mayıs Darbesi’nin ardından Demokrat Partililer’in yargılandığı Yassıada’da önemli değişiklikler yapılacağı ilk kez 2011 dile getirildi. DW Türkçe’nin haberine göre, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, adayı ziyaret etmiş ve burada yaptığı açıklama, Yassıada’da bir “Demokrasi ve yüzleşme” müzesi açmayı düşündüklerini ve adadaki mevcut yapılarda bazı düzenlemeler yapılacağını açıklamıştı. Günay, o dönem planladıkları ile sonradan yapılanların çok farklı olduğunu belirterek, “Maalesef Yassıada artık yaslı ada oldu. Beton ve turizm adasına dönüştü” şeklinde konuştu.
Eski Hali
Menderes’in kaldığı oda yıkıldı
Yassıada üzerine yeni inşaatların yapılabilmesi için önce imar planlarının yapılması gerekiyordu. Bu planlara karşı yıllardır yoğun bir mücadele sürdüren ve davalar açan Adalar Savunması’ndan Ömer Süvari, verdikleri mücadeleyi şöyle özetledi: “Yassıada doğal ve tarihi sit statüsündeydi. İnşaat yasağı vardı. Marmara’daki ender balık üreme alanlarından biriydi. İnsan yaşamı olmadığından önemli bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapıyordu. Bir yasa ile her türlü koruma statülerinden muaf tutuldu.” İnşaat sürecinde birçok dava açıldığını, bilirkişilerin lehlerinde raporlar hazırlamalarına rağmen mahkemelerin olumsuz kararlar verdiğini dile getiren Süvari, “Planlar üzerinde sürekli değişiklikler yapıldı. Sonradan 1200 kişilik cami, otopark ve kocaman bir liman eklendi. Deniz kıyısına dolgu yapıldı. Yargılamaların yapıldığı spor salonu, Adnan Menderes’in kaldığı oda yıkıldı. Yerine yenileri inşa edildi. Bizans kalıntıları tahrip oldu. Mahzenler yıkıldı. Adanın tüm özelliği gitti. Büyük bir yıkım oldu” dedi.
Adaya bir darbe indirildi
Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu da başlangıçta sanki mevcut var olan binaların restore edileceği yönünde bir yaklaşım sunulduğunu ancak daha sonradan adanın bütün yüzeyinin betonlaştırıldığını belirtti. Muhçu’ya göre, adanın tüm değerleri yok edildi. Adaya yoğun bir kullanım işlevi getirildi. Yapıların hiçbiri hukuki değil. Kaçak statüsünde. Koruma statüleri yasalara açıkça aykırı şekilde kaldırıldı. Davalar açıldı. Ancak sürekli küçük değişiklikler yapılarak yeni planlar hazırlandı. “Yassıadayı kaybettik” diyen Muhçu sözlerini şöyle sürdürdü: “Yerine bir beton yığını kaldı. Üstelik bu ‘demokrasi ve özgürlük’ gibi uygarlığın önemli değerleri kullanılarak yapıldı. Proje hiçbir açıdan savunulamaz. Sonunda adaya bir darbe indirildi.” Muhçu, ayrıca adanın nasıl kullanılacağı konusunda da bir işletme planının olmadığında da söz ederek, “Özelleştirilecek mi satılacak mı bilmiyoruz. Yapılan mekanlardan para kazanmak amaçlanıyor. Bir rant adasına dönüştü. Süreç hiçbir aşamada şeffaf yürütülmedi. Gerçek anlamda bir müze bile yok” şeklinde konuştu.