http://www.gencyorum.com.tr/
Genç Yorum Dergisi 170. sayısıyla çıktı: Yaşasın Cumhuriyet
***
Derleme: Behlül Semerci
Süleyman Demirel, Türkiye siyasetinin yarım asrına damga vuran, Türkiye’nin barajlar kralı, Bir Bilen’i, Çoban Sülü’sü…
Türk siyasetinin köylü Baba’sı. Isparta İslâmköy’den çıktığı hayat yolcuğunda 10 sene yüksek yöneticilik-genel müdürlük, 22 sene parti genel başkanlığı, 5 sene muhalefet liderliği, 13 sene başbakanlık, 7 sene siyaseten yasaklı bir siyasî liderlik ve nihayet 7 sene Cumhurbaşkanlığı yapmış başarılı bir politik kişilik. Kendisi bütün bunların başarılmasının sadece Cumhuriyet, Demokrasi ve özgürlükler rejimi sayesinde olduğunu ifade eder.
Halkın içinden birinin, halkın yönetiminde söz sahibi olabileceği başka bir rejim şeklinin hep farkında olmuş, bu sebeple her şekilde Cumhuriyet’e sahip çıkmıştır. Bütün bunların dışında Demirel’in çok önemli bir özelliği de bir “imal-i fikir” insanı olmasıdır. Yani okuduğu, duyduğu, gördüğü, yaşadığı, öğrendiği her şeyden kendine mahsus bir “fikir imal edebilmesi”dir.
Bu minvalde Demirel’in Cumhuriyet ve Şeriat’la ilgili, Köprü dergisinde verdiği mülakatların derlenmiş hâli olan ve Yeni Asya Neşriyat’tan çıkan “İslam, Demokrasi, Laiklik” kitabından konumuzla ilgili mühim kısımları derlemeye çalıştım.
Yorum siz değerli okurlarımızındır.
“Demokrasi dediğiniz zaman kişi kimsenin kulu değildir. Kimsenin kölesi değildir. Kişi kendi kendisinin beyidir. Kişi kendi kendisinin efendisidir. Kur’ân’da Fatiha Suresi’nde ‘İyyake Na’büdü ve İyyakenestain’ ayeti ‘Allah’tan başka kimsenin kulu olmamak, Allah’tan başka kimseye sığınmamak, Allah’tan başka kimseden yardım, merhamet dilenmemek’ der. Sanıyorum ki, kişinin kendisinin beyi olmasını, kendi kendisinin efendisi olmasını, bundan daha iyi tarif etmek mümkün değildir.”
“Hz. Peygamberin (asm) Veda Hutbesi ile İnsan Hakları Beyannamesi arasında çok benzerlikler vardır. Hz. Peygamberin (asm) hak anlayışına insanlığın bugün dahi erişebildiğini sanmıyorum. Son hutbesinde ‘Benden alacağı olan varsa, işte malım; gelsin alsın. Bende hakkı olan varsa, işte sırtım; gelsin vursun’ demiştir. Bundan veciz bir şey söylenmemiştir.”
“Demokrasi liyakete önem veren bir rejimdir. Kur’ân-ı Kerîm’de “emaneti ehline verin” buyrulur. Nisa Suresi’nin 58. Âyeti ‘Emaneti ehline veriniz, insanlar arasında adaletle hükmediniz’ buyurur. Emaneti ehline vermenin adıdır Demokrasi. Ve ehlini biçip yeni ehil adamlar yetiştirmek için uğraşmak suretiyle zaman kaybını, yalnız zaman kaybını da değil, başka şeylerin kaybını önlemektir. Her ülkede meseleler vardır. Ama demokrasi, kendi kusurlarını kendisi tashih etme imkân ve fırsatını veren rejimin adıdır.”
“Asr-ı Saadet’te rejimin nasıl açık olduğunu; nasıl hak, hukuk ve adalete dayandığı; hakkın sahibi olan kişinin, Müslümanların emiri olsa dahi ona sual yöneltebildiğini göstermesi bakımından fevkalade önemlidir. Bediüzzaman Hazretleri’nin Divan-ı Harb-i Örfi kitabında çok güzel bir sözü var. Orada der ki: ‘Padişah, peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse, halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa Peygambere tabi olmayıp zulmedenler, padişah da olsalar haydutturlar.’ Devlet hadisesini bunun kadar güzel izah eden çok az şey vardır.”
“Sanıyorum, Asr-ı Saadet’in Cumhurî karakterini yine en güzel şekilde Bediüzzaman Hazretleri ifade etmiş: Hulefa-yı Raşidin (dört halife) hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddık-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşere’ye (hayatta iken cennetle müjdelenen on sahabiye) ve Sahabe-i Kiram’a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, Belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”
Haber Merkezi