Fotoğraf sanatçısı ve belgeselci Cemal Gülas, ekibiyle birlikte İstanbul’dan yola çıkarak doğu yönünde Orta Asya’yı geçip Bering Boğazı’na ulaşacak olan seyahatini sürdürürken çok dikkat çekici bir 'ceylan hikâyesi' paylaştı. Seyahatin Moğolistan (Ulan Batur) ayağında şahit olduğu hikâyeyi facebook sayfasında paylaşan Gülas, takipçilerini duygulandırdı.
Gülas'ın 2 Şubat'ta paylaştığı 'yaşanmış ceylan hikâyesi' şöyle:
Açık alanda durmayı pek istemem, durgun bir denizde demirlemiş tekne gibiydik, kocaoğlanın üste çıkış kapağını açtığımda tepemizde yarım bir ayın bulutsuz bir gökyüzünden bize baktığını gördüm, çok uzaklarda fazla yüksek olmayan tepecikler ve uzun bir ufuk çizgisini fark edebiliyordum. Ufuk çizgimden başlayan yıldızlar ay ışığına rağmen tüm gökyüzünü kaplıyordu. Yüzümü örtmüş olmama rağmen soğuk gözlerimi yakmaya başlayınca kocaoğlanın kabine geri döndüm. Seçil'e ayaz var sabaha doğru rüzgar çıkarsa donmayan hiç birşey kalmaz dedim. Termometremiz bir haftadır -45 ve üstüne sabitlendiği için aracın motorunu hiç kapatmıyorduk, buna rağmen araç rölantide çalışırken motor suyu + 20 yi yukarı geçmiyor, bu nedenle jeneratörümüzü de çalıştırarak hem mazot hem de aracın motor suyunu ısıtmasına yardımcı oluyorduk. Gürültüye alışmıştık, ara sıra motorun silkelemeleri de eskisi kadar tedirgin etmiyor uyuyabiliyorduk.
Ama bu gece uyku henüz bize uğramamıştı, aklım hala bizim yüzümüzden karanlık olduktan sonra yataklarından kalkan Moğol Ceylanlarındaydı. Yeni güvenli bir yer bulup tekrar yatmışlar mıydı acaba? Kışa girdikten sonra ilk kez yabani hayvan görüyorduk, üstelik bu gördüklerimiz Moğolistan ve Yakutistan'ın savanlarında yaşayan nesli tehlike altındaki bir türdü. Şansımızı iyi kullanamamış, sürüyü bu gün ikinci kez ürkütmüş hatrı sayılır bir görüntü alamadan elimizden kaçırmıştık. Seçil bunlardan birini yakından görmek hatta okşamayı çok isterim dedi. Sohbetimiz soğuk işler ve ceylanlar üzerinden sabahın 3 üne kadar sürdü, sonra bayılır gibi uykuya girmişim. Bir ara Malinkinin burnuyla beni dürtmesi ile uyandım, biz uyurken bizi hiç rahatsız etmeyen hayvanın niye bunu yaptığını anlamadım. Saate baktım saat 9 a geliyordu yatağımdan fırladım. Malinkiyi ön kabine alıp kapıyı açmam ile dışarı atladı.
Ben ön kabindeyken Seçil de kalktı toparlanıp kahvaltıyı yaparken Malinki dışardan havlamaya başladı, camlar buz tuttuğu için dışarıyı görmüyordum. Yine üst kapaktan dışarıya baktığımda bizim Malinkinin Moğol Ceylanlarına havladığını gördüm. İçeri dönüp Seçil'e ceylanlar 200 metre ilerimizde hazırlan dedim. Sabah kalkınca genellikle kahvaltıyı hazırlarız ama bu sabah iş erken başlayacaktı anlaşılan. Kameraları hazırladık Malinkiyi içeri aldık ve farklı yönlerden sürüye yaklaşmaya başladık. Sürü güvenlik mesafesini koruyarak bir yandan bizi izleyip bir yandan otlamayı sürdürüyordu. Otlamaları bir tür tören gibiydi. Bir grup Seçili bir grup beni göz hapsinda tutuyor diğerleri otluyordu, otlayanlar kafalarını kaldırınca da izleyenler otlamaya başlıyordu. Sürüye yakınlaşma çabalarımız öğle olmasına rağmen başarılı değildi. Mesafeyi hep aynı tutarak bir yöne doğru bir hayli açılmıştık. Kocaoğlanı da artık nokta gibi görüyorduk.
Araca dönüp kahvaltımızı yaptığımızda gün öğleden sonra idi. Arazinin düz hali bozulmuş büyük dalgalı bir deniz gibi tepeciklerin arasından gitmeye başlamıştık. Arazi dalgalanmasının yanında da hafif yükseliyor önümüzde küçük dağlar fark ediyorduk. Bu arazi şekli en yorulduğumuz arazi türü idi çünkü düzensiz yamaçlar, su hendekleri ve eğim artıyor tam tepeye ulaştığınızda da dik eğimler ve vadilerden çileli iniş başlıyordu. Biz ceylanları unutup tam yolun telaşına düşmüştük ki büyük bir sürünün hemen yanımızda belirdiğini fark ettik. Bundan sonraki iki saat boyunca çevremiz ceylan sürüleri tarafından adeta çevrildi. Bazı alanlarda akbabaların parçaladığı ölmüş hayvanlara da rastlamaya başladık. Yol neredeyse tepeye ulaşmak üzere iken karı çıkmış yamaçta büyük bir sürü hareketlendi. İlk gördüğümüzde büyük heyecan duyduğumuz ceylanlar üzerimizde martı etkisi yaratmaya başladı. Seçil'e takıldım bu gidişle dileğin gerçek olacak baksana artık çok da kaçmıyorlar dedim. Çalışma alanlarımızda genellikle yöreden şoförü ile birlikte bir araç daha kiralarız, bu araç Kocaoğlan'a öncülük yaparken şoförü de yerel halkla ilişkimizi sağlar. İşte bu şoförler böyle tepelere "mountain pass" derler. Seçil'e artık makineleri sabitle, mountain pass a geldik dedim, bu pas geçişlerde ve inişlerde kocaoğlanın kabininde sürekli 10 şiddetinde bir deprem devam eder. Seçil birden dur dur diye telaşla bağırdı. Durdum yamaçta büyük bir ceylan var dedi. Gerçekten sol tarafımızda 300 metre yukarda güneşe yatmış bir teke vardı, Seçil'e bu senin hadi çek dedim, motoru kapattım. Seçil kamerayı alıp çıktı açık arazi olduğu için saklanabileceği bir durum da yoktu. Ben dürbünle tekeyi izlemeye başladım, hiç telaşı yoktu, yatmış geviş getiriyor ara sıra da Kocaoğlan'a bakıyordu. Seçil hayvanın sırtının donuk olduğu taraftan ilerliyor, teke ile mesafeyi giderek kapatıyordu. Önünde büyük bir su hendeği vardı buradan ceylana en fazla 20 metre kalıyordu ve neredeyse hendeğe varmıştı. Hayvanda hiç telaş gözlemiyordum. Seçil hendeğe ulaşıp gözden kayboldu. Tamam dedim gözbebeğini bile çeker artık hatta gider kaşır. Seçi'i bir süre göremedim sonra hemen ceylanın alt tarafından ona doğru tırmanmaya başladı. Bir adım bir adım daha hayvan hala geviş getiriyor. Birden endişelendim erkek tekeler çiftleşme dönemlerinde insandan kaçmayabilir hatta saldırgan bile olurlar. Kocaoğlandan indim ben de onlara doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Hayvan hala tepki vermiyordu Seçil'e, bu normal değil yaklaşma desem de Seçil hayvanın başını okşamaya başlamıştı bile. Hızlanıp yanlarına çıktım hayvan geviş getirmeye devam ediyor kıpırdamıyordu, sadece karnı normalden şiş görünüyordu. Seçil bana döndü ve ağlamaklı bir şekilde, ölüyor, dedi. Birden hayvanın geviş getirmek için çıkardığı otları yutamadığını, boğazında torbalandığını fark ettim. Elimi götürdüğümde bu topağın koca bir kaya gibi hayvanın boğazında donduğunu hissettim. Eldivenlerimi çıkarıp o buz topağını tuttum, soğukluğunu hissediyordum sonra ellerimizle ısıtmaya çabaladık. Yeşil kıyılmış kıyılamamış bir topak otu salyalarla beraber kustu. Hareketlenmeye başladı, kalkmak istedi ama beceremedi, topağı tumaya devam ettim. Sanki biraz ufalmıştı ama hala büyük bir parça taş gibi hayvanın boğazındaydı. Hadi oğlum yut yalvarmalarımız, Seçil'in elimi sokup alabilir miyim niyeti sonuçsuz kaldı. Tekrar yattı, geviş getirmiyor öylece bize bakıyordu. O an istem dışı müthiş bir ağlama krizi hem Seçil'de hem bende başladı. Onun ağlaması mı beni tetikledi benimki mi onu anlayamadım. Seçil hayvanı okşamaya devam etti hayvanın gözleri giderek fersizleşti ve başını uzattı. Dikine gözüne toprak gelmesin diye başını kucağıma aldım. Hadı oğlum yürü Hakka hadi dediğimi fark ettim...
Bir saat sonra pas iniyorduk Moğol Ceylanları önümüzden bile geçiyor bazısı kafasını bile kaldırıp bakmıyordu. Bir gece önce keşke başka birşey dileseydik Seço dedim...
Haber Merkezi