Muhammed Said Ramazan el-Buti, Kürt asıllı Suriyeli, İslâm Alimi ve Yazar (Merhum): Bediüzzaman’ın bir sözünü okuduğun zaman o kelâmın seni cezb ettiğini görürsün. Bunun sebebini açıkça söylüyorum. Bizde ilim var. Kütüphanelerimiz İslâmî ve şer’î kitaplarla dolu. Mütefekkirlerimiz de çok. Fakat kelâmları manevî lezzeti vermiyor. Fakat Bediüzzaman’ın sözlerinin kulaktan kalplere ve vicdanlara geçtiğini ve tesir ettiğini görürsün.
HABER: NURSEZA PAKLAKOĞLU
Üstad Bediüzzaman’ın meziyetlerinden ilmî yönü inkâr edilemez. Vicdanî özelliği de herkesçe biliniyor. Lâkin Üstad Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’da yazılı olan ve her tarafta intişar eden fikirlerinin ortaya çıkmasında ve yayılmasında en mühim amil yani etken onun o zamandaki ihlâsı ve rabbaniyeti olmuştur. Ben felsefe, mantık vb. ilimlerdeki derinliğin ve vukufiyetin batıl yolda gidenleri susturabildiğine ikna edebildiğine inananlardan değilim. Hiç şüphesiz bu ilimler faydalı birer silâhtır. Lâkin bunlar ruha ihtiyaç duyan bir ceset gibidir. Bediüzzaman’ın ilmi, derin fikirlerine nüfuz edip onları hayatlandıran onun rabbaniyeti, geceleri artarak devam eden evradı, Allah’a olan münacatı, ubudiyeti olmuştur. Bu hususiyet çoğu zaman tebliğ ve irşad vazifesinde ihmal ettiğimiz, terk ettiğimiz mühim bir husustur.
Bediüzzaman’ın bir sözünü okuduğun zaman o kelâmın seni cezb ettiğini görürsün. Bunun sebebini açıkça söylüyorum. Bizde ilim var. Kütüphanelerimiz İslâmî ve şer’î kitaplarla dolu. Mütefekkirlerimiz de çok. Fakat kelâmları ma- nevî lezzeti vermiyor. Fakat Bediüzzaman’ın sözlerinin kulaktan kalplere ve vicdanlara geçtiğini ve tesir ettiğini görürsün. Bunun sebebi bu kelâmın ağlamakla, münacatla, tazarru ve niyazla yoğrulmuş olmasıdır. Yani onun kelâmı gösterişli ve etkili ibareleri seçerek, sözünün daha tesirli olmasını sağlamak için âyetlerden ve hadislerden vs. delil getirerek özgün ifadeler kullanarak muhatabı etkilemeye çalışan bir fikirden çıkmıyor. Bediüzzaman’ı konuşturan ve bu kelâmların gönül deryasından çıkmasına vesile olan vicdanı ve şefkat ateşinde yanmasıdır. Bu özelliği çok ehemmiyetlidir. Bu özelliklerinden dolayı Bediüzzaman hem Arap toplumunda hem de diğer toplumlarda kabul görüyor. Arap toplumunda Arap mütefekkirlerin bile bu derece kabul gördüğüne şahit olmadım.
BEDİÜZZAMAN’IN MÜDAFAALARI ÇOK MÜHİM
Burada bir şeyi ifade etmek istiyorum. Ben, Bediüzzaman’ın mahkeme müdafaalarının neşredilmesine önem verilmesini arzu ediyordum. Meselâ Afyon mahkeme müdafaaları ayrı bir kitap halinde basılıp neşredilebilir. Çünkü bugün İslâm beldelerinde yaşayan yeni nesil bununla ilgili hiçbir şey bilmiyor. Bu mahkeme müdafaaları Bediüzzaman’ın muhataplarına olan eşsiz şefkatini bilmemiz, anlamamız açısından önemli.
Bediüzzaman’ın mahkeme müdafaaları üzerinde yüzeysel değil, ayrıntılı bir şekilde durmaya çok zarurî ihtiyacımız var. Buna bir delil söyleyeyim. 1961 senesinde Hadarat’ül İslâm adlı dergide Bediüzzaman ile ilgili iki yazı yazmak nasip oldu. Sanırım o zaman ilk kez Arap âleminde fazla tanınmayan birisi üzerine yazmıştım. Bu iki yazıda Bediüzzaman’ın mahkeme müdafaaları üzerinde yoğunlaştım. Hakkı savunduğu, içinde nefsi intikam arzusunun hiç bulunmadığı sadece yolunu şaşırmışlara karşı şefkat ihtiva eden ve dâvâsındaki metanetini gösteren müdafaalardan ibaretti. Bu özelliklerinden dolayı halkı kendine cezb etti. Ben Bediüzzaman’ın marifetinin, fikirlerinin neşredilmesine karşı değilim. Fakat bunlarla beraber bütün mahkeme müdafaalarının özellikle Afyon mahkeme müdafaasının Arapça’ya tercüme edilmesi lâzım.
Bir zaman babam hakkında benden sordular: -Babanız eser telif etti mi? Cevaben dedim: -Ben babamın telif edilmiş bir eseri olarak yeterim. Bediüzzaman’ın en önemli telifi, yürüdüğü Rabbanî yol, ubudiyeti, Allah korkusuyla, Allah’ı ta’zim etmekle, Allah sevgisiyle dolu kalbidir. Bu hali bütün güzelliklerin kaynağını oluşturuyor. Ben onun Rabbanî amellerinin bir meyvesiyim dersem doğru ve sağlam bir kelâm söylemiş olurum.
Bediüzzaman iki şeyi cem etti. Birisi bahsettiğimiz manevî halleri, diğeri şimdi Arap âleminde ve İslâm coğrafyasında yayılan Risaleleri. Tekrar ifade etmek istiyorum: Bediüzzaman’ın bahsettiğimiz meziyetleri olmasaydı Risaleleri faide vermezdi. Bediüzzaman’ın menkıbelerine baktığımızda her zaman ibadetle, zikirle, kesretli evradıyla meşgul olduğunu görürüz. İşte bunlar lisanından çıkan kelâmın başkalarına ulaşıp istifade etmelerine vesile olan sırrı taşıyor.
ALLAH’A KARŞI TAZARRU VE NİYAZDA BULUNMAK
İnsan fikrî, felsefî bir konu veya bir teori meselâ evrim teorisi yahut tarihî bir mesele hakkında konferans vermek istediği zaman sadece ilgili yerlerden malûmat toplamaya ihtiyaç duyar. Bu malûmatları toplar sonra gider konferansı verir. Fakat Hakaik-i İslâm’ın beyanı, fıtrat-ı İslâmiyeye uygun bir hayat yaşamak, İslâmiyet’e yönelmek, Allah’ın rızası olmadığı çirkin hallerden insanları men etmek üzerine konferans verileceği vakit bunlarla ilgili fikrî, ilmî malûmatları, âyet ve hadisleri toplamak yeterli olmaz, istenen faydayı vermez. Kur’ân-ı Kerîm’i devamlı okumak, Allah’a karşı tazarru ve niyazda bulunmak, gecelerde saatlerce teheccüd ve diğer ibadetlerle meşgul olmak suretiyle kelâmın veya eserlerin insanlara faydalı olması sağlanır. Ben bu türden bir konferansta bulunduğumda ancak bu saydıklarımdan istifade ederim. Bir insan devamlı bu bahsettiğimiz haller üzerinde olursa iki kelime bile söylese insanlar ondan etkilenir ve kalpler ona müncezip olur.
(Ramazan el-Butî (rh) ile Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur hakkında yapılan ve 13 Aralık 2019'da internette paylaşılan röportajdan hazırlanmıştır.)