"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mimar Sinan’ın ustalık imzası Selimiye ve Risale-i Nur'da Mimar Sinan...

07 Mayıs 2016, Cumartesi 08:48
Mimar Sinan'ın "ustalık eseri" Selimiye Camisi, serhat boyunda ziyaretçilerini bekliyor.

UNESCO'nun 2011'de ilk kez bir camiyi kültürel eser listesine almasıyla dünya çapındaki ünü daha da artan Selimiye Camisi, barındırdığı özellikleri ve ihtişamlı yapısıyla dikkati çekiyor.

Türk-İslam sanatının zirvesi, Mimar Sinan'ın "Ustalık eserim" dediği Selimiye Camisi, bünyesinde birçok ilki barındırıyor.









Mimar Sinan (1490-1588) kimdir? Risale-i Nur'da Mimar Sinan örneğiyle hangi önemli hakikatler anlatılmaktadır?

İslam aleminin ve dünyanın en büyük mimarlarındandır. Mimari dehasından ve meydana getirdiği birbirinden güzel eserlerinden dolayı "Koca Sinan" lakabıyla anılmaktadır. Birbirinden güzel 364 esere imza attığı gibi, başta Ayasofya Camii olmak üzere, bir çok eseri restore ederek günümüze kadar gelmesine katkıda bulunmuştur. İmparatorluğun bir çok yerinde inşa ettirdiği eserleri yükselme döneminin ihtişamını gösteren en önemli eserlerdir. Ömrünün sonuna kadar mimari faaliyetlerini sürdürmüş, Selimiye Camii gibi bir şaheseri 80'li yaşlarındayken yapmıştır.

Risâle-i Nur'da Mimar Sinan ismi, yaratılıştaki harika sanat ve maharete bağlamında zikredilirken; mevcudatın yaratılışı Cenab-ı Hakk'a verilmeyip kendi kendilerine verildiği zaman, her bir taşın, zerrenin Mimar Sinan kadar bir maharete malik olmaları gerektiğine işaret edilmektedir. (Sözler, s. 510)

Risale-i Nur'da geçen Mimar Sinan ile ilgili  bölümün tamamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/sozler/#902

''....Hem herbir zerre öyle bir nakş-ı san'atta işler ki, ya bütün zerrâtla münasebettar, herbirisine ve umumuna hem hâkim ve hem herbirisine ve umumuna mahkûm bir vaziyette bulunmakla, o hayretfezâ san'atlı nakşı ve hikmetnümâ nakışlı san'atı bilir ve icad eder—bu ise binler defa muhaldir—veya bir Sâni-i Hakîmin kanun-u kader ve kalem-i kudretinden çıkan harekete memur birer noktadır.

Nasıl ki, meselâ Ayasofya kubbesindeki taşlar, eğer mimarının emrine ve san'atına tâbi olmazlarsa, herbir taşı, Mimar Sinan gibi dülgerlik san'atında bir mahareti ve sair taşlara hem mahkûm, hem hâkim olmak, yani, "Geliniz, düşmemek, sukut etmemek için baş başa vereceğiz" diye bir hüküm sahibi olması lâzımdır.

Öyle de, binler defa Ayasofya kubbesinden daha san'atlı, daha hayretli ve hikmetli olan masnuattaki zerreler, Kâinat Ustasının emrine tâbi olmazlarsa, herbirine Sâni-i Kâinatın evsâfı kadar evsâf-ı kemâl verilmesi lâzım gelir.

Feyâ sübhanallah! Zındık maddiyyun gâvurlar, bir Vâcibü'l-Vücudu kabul etmediklerinden, zerrât adedince bâtıl âliheleri kabul etmeye, mezheplerine göre muztar kalıyorlar. İşte, şu cihette münkir kâfir ne kadar feylesof, âlim de olsa, nihayet derecede bir cehl-i azîm içindedir, bir echel-i mutlaktır.''

Risale-i Nur'dan Sözler isimli erserden Otuzuncu Söz'ün İkinci Maksad'ı olan "tahavvülat-ı zerrata dair" şeklinde bir ibareyle başlayan atom ve atom altı dünyadan önemli hakikatlerle Cenab-ı Hakk'a ulaşmaya vesile olan iman ve tefekkür yolculuğuna davetlisiniz:

Okumak için tıklayınız:

Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi - 1

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Enstitu&SubSection=EnstituSayfasi&Date=6/14/2001&TextID=272

Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi - 2

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Enstitu&SubSection=EnstituSayfasi&Date=6/22/2001&TextID=310

Kuantum Fiziği ve Tahavvülat-ı Zerrat

Tahavvülat-ı zerrat, yani zerrenin değişimi veya diğer bir deyişle fizikteki atomun ve atom altı zerrelerin (partikül) hareketinin incelenmesidir veya bunun fizikteki karşılığına kuantum mekaniği de denir. Kuanta, Latince’de fani zerre demektir. Kuantum mekaniği de zerrelerin hareketlerini inceleyen ilim dalıdır.

Üstad Bediüzzaman zerreden bahseden 30. sözün başında, Sebe suresinin üçüncü ayetini yorumlarken, üç tane keşfi zikretmiş oldu. Bunlar: 

1- Atom altı ve atom-üstü parçacıklar 

“Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz apaçık kitaptadır” ayetinden; 

Zerre, bileşik kabul edilse, daha küçükleri moleküller olur. Molekül, zerre kabul edilse, daha küçük atomlar vardır. Zerre eğer atom kabul edilirse, ondan daha küçük partiküllerin var olduğunu ima etti. Zerre proton kabul edilse, ondan daha küçük kuarklar var. Zerreden daha küçük, atom-altı parçacıkların varlığını ayetin açık manası yorumladı. 

2-Zerrelerin paket halinde bulunmaları 

“Şu ayetin pek büyük hazinesinden bir miskal zerre miktarında yani zerre sandukçasında olan cevheri gösterir.” ifadesiyle Üstad: 

Zerrelerin bir sandukça (paket) içinde olduklarını ifade etti, mesela proton paketi içinde üç tane kuark alt zerresinin yer aldığı gibi. Nötronda da üç tane alt zerre, farklı kombinasyonda vardır. Işığın da paketler halinde demetlenerek yayıldığı belirtiliyor. 

3-Zerrenin iki özelliği: dalga ve partikül (madde ve madde akımı) 

Tahavvülatı zerrat, Nakkaş-ı ezelinin kalem-i kudreti, kitab-ı kainata yazdığı ayat-ı keviniyenin hengamındaki ihtizazatı (dalgalanması, Mevlevi gibi dönmesi, titreşimi) ve cevelanıdır.(Akması, madde olarak bir partikül özelliği göstermesidir. )” ifadesinden; 

Kuantum teorisinin temeli olan Planks ve diğer ilim adamlarının ortaya koyduğu hem ışığın, hem de diğer maddelerin hareketlerinde iki özelliğinin olduğu ve bunların dalga (wave) ve zerre (particle) özelliği göstermelerinden Risale-i Nur tarafından keşfediliyor. Zerrenin ihtizazatı (zerrelerin dalga özelliğidir (wave). Akmaları ise,partikül yani madde akımı özelliklerini göstermeleridir. Misal olarak, elektron dalga özelliğinden, elektron mikroskopları yapılmış, elektronun maddi akımı özelliğinden de elektrik akımı ile ampüllerin yanması sağlanmıştır. Barajlardaki suyun, türbinlerde elektrik akımına çevrilerek şehirlere nakledilmesi elektronun madde akımı özelliğindendir. 

4-Belirsizlik kanunu 

Elektron 1897 yılında J.J.Thomson tarafından keşfedildi. Nötron ise, 1932 yılında keşfedildi. Kuantum teorisine göre, elektron çekirdeğe sınırlandırılamaz yeri tam belli değildir. Elektron , çekirdek etrafında ip gibi bir yörüngede değil, fakat belli bir uzayda ve bir bulut halinde bulunuyor. Kuantum kimyasına göre, bir anda nerede olduğu bilinmemekle birlikte, bulunabileceği muhtemel yerlerden söz edilebilir deniyor. Bu yüzden, protonla birleşip birbirini yok edemez. Bunu böyle dizayn eden, bu hikmetleri sonsuz ilmiyle bilendir. Zaten ayetin başlangıcında, gaybı ancak Allah (C.C.) bilir diyor. Sanki, elektronun bir andaki yeri belirsizdir. Bir bulut şeklinde bir yörüngededir. Bir ip şeklinde değildir. Bir andaki yeri belirsizdir. Muhtemelen, belli bir yerdedir. Ancak Allah(C.C ) bilebilir. 

Kaynaklar: 

1-Stanford Edu. 
2-30. Söz, İkinci Maksad, Sözler, B. Said Nursî, Yeni Asya Neşriyat, Sayfa 504. 

Mustafa Ertem'in makalesinden...

Mimar Sinan'ın hayatından önemli kesitler...

Mimar Sinan, 1490 tarihinde Kayseri'ye bağlı Ağırnas Köyünde doğdu. Yavuz Sultan Selim zamanında İstanbul'a geldi. Acemi Oğlanlar kışlasında iyi bir eğitimden geçti. Burada verilen eğitim, temel askeri eğitimden ibaret olmayıp, bunun yanında inşaatlarda ve gemilerde çalıştırılma yoluyla yetenekleri doğrultusunda, değişik meslekler edinmeleri de sağlanmaktaydı. Böylece bu ocağa gelenler, askeri sıfatlarının yanında bir de meslek öğrenirlerdi. Sinan da burada marangozluk (neccarlık) mesleğini öğrendi. Sinan'ın buradaki eğitimi dokuz yıl sürdü. Bu arada ordu ile birlikte İran ve Mısır'a gitti.

Sinan, Kanuni'nin 1521 Belgrad seferine Yeniçeri olarak katıldı. Bir yıl sonra Rodos seferi ve 1526 yılında da Mohaç Meydan Savaşına katıldı. Katıldığı sefer ve savaşlarda gösterdiği başarılardan ötürü taltif ve terfilerle çeşitli dereceler aldı. Ustalık ve maharetini ilk olarak 1533 yılında gerçekleştirilen İran Seferi sırasında gösterdi. Van gölü sahiline gelindikten sonra ihtiyaç duyulan üç kadırgayı iki hafta gibi kısa bir sürede yapıp donatması sadrazamı son derece memnun etti. Gemilerin idaresi de kendisine verildi. Sefer dönüşünde Yeniçeri Ocağında önemli bir makam olan Hasekilik rütbesinin kendisine verilmesi itibarını önemli ölçüde arttırdı. Bu rütbesiyle birkaç sefere katıldı.

Sinan, 1538 yılında Kara Buğdan seferine katıldı. Prut Nehri'ni geçmek için köprü yapılması işi, zeminin kayganlığından ötürü bir türlü başarılamıyordu. Bu görevin Sinan'a verilmesinden sonra, orduda bulunan bütün mimar ve marangozları topladı. On üç gün gibi kısa bir süre içinde köprü yapıldı ve ordunun karşıya geçmesi sağlandı. Onu bilen ve maharetlerine tanık olan Lütfi Paşanın teklifiyle 1538 yılında, 35 yıl boyunca büyük bir başarıyla sürdüreceği, Hassa Başmimarlığına getirildi. Bu göreve getirilmeden önce, ordu içindeki yetişme çağında İran, Suriye, Irak ve Mısır'ı gezip gördüğü gibi, tüm Balkanları, Macaristan'ı ve Viyana'ya kadar olan bölgeleri yakından görüp tanıma fırsatını elde etti. Bu dolaşma ve seyahatler, muhtelif yerlerde mimarlık kabiliyetini vücuda getirdiği eserleriyle ortaya koymasında olumlu etki yaptı. Başmimarlığa getirildiğinde yaşı elliye yaklaşmıştı.

Mimanbaşılığa getirildikten sonra, Macaristan'daki Budin'den ve Kırım'ın Gözleve'sinden Mekke'ye kadar, İmparatorluğun muhtelif beldelerinde, şaşılacak bir sürat ve maharetle sayısız eserlere imza attı. İlk önemli ve -kendi tabiri ile- çıraklık dönemi eseri, Şehzadebaşı Camii ve külliyesidir. Süleymaniye ve Selimiye ile oluşturulan bu üç büyük eseri, aynı zamanda sanatının gelişim dönemlerine de tanıklık etmektedir. İstanbul'daki en muhteşem eseri olan Süleymaniye Camii kalfalık döneminin eseri olarak addedilirken, en muhteşem eseri olan ve Edirne'de bulunan Selimiye Camii de ustalık eseri olarak kabul görmektedir. Bu derecelendirme aynı zamanda kendi ifadelerine dayanmaktadır.

Şehzadebaşı Camiine 54 yaşında başlayan Mimar Sinan, bu eseri dört yılda tamamladı. Mimarbaşı olarak vücuda getirdiği bu eserinden sonra, çok sayıdaki diğer eserleri de arka arkaya gelmeye başladı. Altı ve sekiz köşeli şemalar üzerine oturttuğu kubbelerle orta büyüklükte olan camileri İstanbul'un dört bir yanında inşa etti. Bu imar faaliyetiyle söz konusu semtlerde önemli ölçüde bir canlanma meydana geldi. Selçuklu mimarisiyle beraber, batıdan doğuya birçok yeri görüp eserleri tanıma imkanına sahip olmasına rağmen körü körüne taklitçiliğe gitmedi. Eserlerine kendine özgü süsleme ve motifleri nakşetti. Gösterdiği maharetiyle devletin en parlak dönemine yakışır sanat şaheserleri meydana getirdi. Üzerinden asırlar geçmesine rağmen eserleri hâlâ dimdik ayaktadır ve görenlerin büyük hayranlığını celbetmektedir.

Yaptığı sayısız eserleriyle ulaşılması çok zor bir dereceye yükselen Mimar Sinan, 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen, 48 hamam inşa ettirdi. Bu eserleriyle, imparatorluğun zirve döneminde kendisine düşeni en güzel şekilde yerine getirdi. Seksen yaşında yaptığı muhteşem Selimiye Camii, bir çok yeniliği ve inceliği de göstermektedir. 31,5 m. çapındaki büyük kubbesi, sekizgen biçimindeki gövdesi ve etrafını saran zarif minareleriyle çok uzaklardan kendini belli eden bu eser aynı zamanda sanatkârını, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mimarları arasında gösteren mümtaz bir eser hüviyetine büründü.

Mimar Sinan, sadece yeni eserler meydana getirmekle kalmadı. Mimarbaşılığı döneminde muhtelif konulara el attı. Ayasofya Camiinin restorasyonu için de büyük emek sarf etti. 1573 yılında kubbesini onardığı gibi, yaptığı takviye duvarlarla eserin günümüze kadar gelmesinde büyük emeği geçmiş oldu. Diğer taraftan şaheserlerin etrafında veya yakınında inşa edilerek görüntünün bozulmasına sebep olan yapışlaşmayı engellemek ve olanları yıkmakla da uğraştı. Diğer taraftan İstanbul'un dar cadde ve sokaklarının genişletilmesi için de çaba harcadı. Dar sokakların, yangınlara müdahaleyi güçleştirdiğini ve bu durumun sebep olacağı büyük tehlikelere karşı bir fermanın yayınlanmasını sağladı. Kaldırımlarla ilgilendiği gibi bunlara harcanmak üzere vakfiyesinden de para ayırdı.

Ömrünün son demlerine kadar çalışan, ulaşılması zor eserler silsilesi vücuda getiren, seksen yaşında Selimiye Camii gibi bir şaheseri inşa eden Mimar Sinan, 1588 yılında Hakk'ın rahmetine kavuştu. Süleymaniye Camiinin yanında buluna türbeye defnedildi. Görkemli türbelerin inşasına imza atmasına rağmen, kendisi için son derece mütevazi ve sade bir türbe yapmıştı. Mezarlıkta fark edilmeyen Koca Sinan, her bir eseriyle dimdik ayakta durmaya devam etmektedir.

Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü

17 milyar Güneş kütlesindeki karadelikle bir sene ibadet etmiş gibi olabilirsiniz!

http://www.yeniasya.com.tr/bilim-teknoloji/17-milyar-gunes-kutlesindeki-karadelikle-bir-sene-ibadet-etmis-gibi-olabilirsiniz_392554

AA

Okunma Sayısı: 9473
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı