Takla, elleri yere koyduktan sonra ayakları kaldırıp kafayı çarpmadan vücudu üstten aşırtarak yapılan dönme hareketidir. Bu hareket öne doğru yapılırsa “düz takla”, arkaya doğru yapılırsa da “ters takla” adını alır. Dört kişinin kafalarını bacaklarının arasına sokup oluşturdukları düzenekten atlama şekli de “kız taklası” olarak adlandırılır.
Literatürümüzde sıkça kullanılan bu deyim “güvercinin takla atması” gibi bir şey değildir elbette. Takla atan güvercin, attığı o takla sayesinde paha biçilmez bir değer alır. Çünkü bu özellik onun cinsini belirler. İnsan için söz konusu olduğunda “taklacı”, attığı takla oranında değer kaybeder.
Takla atmak “sevinmek” anlamına gelse de bizim burada söz konusu etmeye çalıştığımız “dalkavukluk etmek” anlamına gelen şeklidir.
Takla atmak bir nev’î “maymunluk etmek” anlamına da gelir.
Çok sevdiğim bir arkadaşım, merhum Necip Fazıl Kısakürek’in “Sakarya” şiirinde geçen “İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya” sözünü “insan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya, bazen düz takla atar bazen de amuda kalkar ya” diye tamamlamıştı. Bu söze günlerce gülmüştük. Gerçekten de insanoğlu bu manada takla atmaya o kadar meyillidir ki gittikçe yaygın hâle gelen bu yolla mücadele ederek varlıklarından sıkça söz ettiren bir “taklacılar” ekolü doğmuş durumda.
Düşünün ki bir bakan vatandaşa: “Beni seviyorsan takla at” diyebiliyor. Aradan epey zaman geçtikten sonra da bir başka vatandaş: “Sayın Bakanım sizi çok seviyorum, izin verin şurada bir takla atayım” diye takla atma talebinde bulunabiliyor.
Biz bu kadar mı takla atma veya attırma hevesi ile yanıp tutuşuyoruz?
Geçmişte bir devlet büyüğümüz bir zamanlar ABD Başkanı olan Bush’un masasına yumruğunu vurduğunu söyleyince o zamanki muhalefet “O ancak Bush’un masasında takla atar” diye alay etmişti. O alay edenler, bu tür zatların huzuruna gelince hep takla attıklarından ve herkesi de kendileri gibi “taklacı” zannettiklerinden olacak ki ülkemizden birinin böyle bir hareket yapacaklarına inanmıyorlar, o da ayrı bir mevzu…
Güzel yurdumuzun en ünlü taklacılarını burada size anlatacak değilim. Az veya çok, herkesin favori bir taklacısı veya taklacıları vardır. Yapılan bir hareketin “takla atmak” anlamına gelip gelmeyeceği, değerlendirmeyi yapan kişinin politik görüşü, algılama yeteneği, kişisel tercihleri, o andaki ruh hâli ile alâkalı bir durumdur. Birine göre “takla atmak” anlamına gelen bir hareket bir başkasına göre “hürmet” anlamına gelebilir.
İnsanların takla ata ata yükseldiklerini görenler, böyle seviyelere ulaşmanın tek yolunun bu olduğuna inandıkları an taklalar peş peşe gelir, bu alanda yeni bir enflasyon türü ortaya çıkar. Takla enflasyonu... Bunun da gelmez sonu… Memlekette taklacı enflasyonu, üç haneli rakamlara ulaşır. Siyasette mevki kazanmak için takla atanlar bazen taklanın dozunu o kadar çok kaçırıyorlar ki o takla, taklacıya kâr yerine zarar getiriyor. Bunda suç siyasetin değil tamamen siyasetçinindir.
Kör menfaat için takla atan o “dalkavuk” grubuna girenler unutmasınlar ki karşısında takla attığı kişi bir gün gelecek bununla yetinmeyecek “amuda kalk” diyecektir. Amuda kalkanlardan da bu sefer halkın huzurunda parende atması istenecek. Perende atan betona mı çakılır, yere mi yıkılır, ortalığa mı dökülür ne olur orası bilinmez. Artı, günde kaç takla atması gerekecek? Takla atanın (taklacının) takla atacağı zemini ve taklanın şeklini seçme konusunda özgür iradesini kullanıp kullanamayacağı hususu da önem arz etmektedir.
Taklanın şekli nasıl olacak?
“Düz takla” mı? “Ters takla” mı? “Kız taklası” mı?
Buna kim karar verecek? Takla attıran kişinin bir de yakınlarının huzurunda “takla atma” talebinde bulunması hâlinde durum ne olacak? Bir takla, peşinden yeni bir takla serisi getirir. Bu böyle devam ederse körü, topalı, herkes takla atmaya kalkar…
İşin arzu edilmeyen bir yönü daha var… Aman siz siz olun, takla atan kişilere özenmeyin. Hani bir de takla atmak alışkanlık yapar. İnsan zaman ve zemine, hâl-i âleme göre olur olmaz kişi veya kişilerin huzurunda takla atarsa; onur, şeref ve haysiyet kavramları atılan taklaların sayısı ve hızı ile doğru orantılı bir şekilde erozyona uğrar, bunun böyle bilinmesinde fayda var…
Ey taklacı! Unutma, bir gün de bizim semte uğrarsan bir takla da bizim için at. At ki iyi bir takla nasıl atılır bunu seyretme zevkinden mahrum kalmayalım. Gün olur devran döner, hiç te arzu etmediğin bir pozisyonda “takla atmak” mecburiyetinde kalırsan bin takla atarsın bir takla hükmüne geçer, emeğine yazık olur.
Kimler takla atar?
1- Güvercinler [taklacı güvercinler]
2- Takla böceği
3- Palyaçolar
4- Kaza yapan araçlar
5- Sporcular
6- Dalkavuklar
7- Pimpirikli kurum amirleri
8- İspiyoncu devlet memurları
9- Yalaka alt kademe mensupları
10- Hayaletlerle dans eden, hayalci hayalperest yağcı karamsarlar
Böcek türleri arasında “takla böceği” gibi takla atan böcekler ile “takla böceğiler” gibi familyalar da vardır. Bunların adı “taklacı” da olsa, bunlar bizim anladığımız manada taklacı değildir. Bu hareket onlar için sevk-i tabiîdir. Oysa biz insanlar arasında bulunan gerçek taklacılar bunlara taş çıkartacak türden. Onlar böcek… Bunlar deve…
Bu arada takla atmadan haysiyet ve şerefiyle ayakta kalmaya çalışan insanlar da var tabiî. Bunlar takla atmadan da bir yerlere gelinebileceğini gösteren nadir örneklerdir.
Hani ya yağınız lo hani yağcılarınız?
İşte ya yağımız lo işte yağcılarımız!
Hani ya dalınız lo hani dalkavuğunuz?
İşte ya dalımız lo işte dalkavuğumuz!
Hani ya taklanız lo hani taklacınız lo?
İşte ya taklamız lo işte taklacımız lo!
Bir takla, iki takla, üç takla, dört takla on dört takla,
Bir hamle bin atakla,
Esas niyeti sakla,
Düz taklayı yasakla,
Takla üstüne takla.
Ha ninna… Ha ninna…. Ha ninna…
ÂŞIK HİZANî