"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir Nur Talebesi ağabeyimiz:Hüseyin Efe (Erzincan, 1934-2006)

13 Şubat 2011, Pazar
Risâle-i Nurları okumanın yasak olduğu, “Ben Nurcuyum” demenin suç teşkil ettiği, Risâle-i Nurlara temas edenlere selâm bile verilmediği, “Ben Nur Talebesiyim” diyenlerin, Risâle-i Nurlardan okuyanların hapislerde çile çektiği günlerdi. Üstad’ın “Ben acele ettim kışta geldim, sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz” sözünde ifade ettiği gibi Üstad’la beraber kışta gelenlerin günleriydi o günler.
Böyle sıkıntılı günlerde Nurun kahramanı olunur. Dim dik ayakta durulur. Dâvâya sahip çıkılır. Dâvâya sadakat zor ve zahmetli günlerde ortaya çıkar. İşte o zor günleri yaşamış, o sıkıntılı imtihanları, hapishane çilesini atlatmış, bu hizmetin hem kışını, hem baharını görmüş, “Ben cennete gidiyorum” diyerek vefat eden kahraman bir Nur Talebesi ağabeyimizdir Hüseyin Efe...
1934 yılında Erzincan’ın Kemah ilçesinin Yücebelen Köyünde doğmuş, 2006 yılında rahmet-i rahmana kavuşmuş. Hayatının ilk zamanlarında Peygamber mesleği olan çobanlık yapmış, sonra Hz. İdris’in (as) mesleğini öğrenip yıllarca terzilik yaptıktan sonra peynir tüccarlığı yapmış. İlkokulu kendi köyünde bitirmiş, babasını çok küçükken kaybetmiş, dinî bilgilerini ağabeylerinden almış.
Küçüklüğünden beri ibadetlerine dikkat eder, namazlarını her daim kılar. 25 yaşlarında bir yerlere intisap etme arayışı içindeyken bir gece hayatını değiştirecek bir rüya görür. Çok karışık yollar içerisinde kendisine çıkış arıyor fakat bulamıyor. O sıkıntılı hâl içerisindeyken birden karşısına Üstad Hazretleri çıkar ve elinden tutar, onu sahraya çıkarır. Bu rüya üzerine “Aradığım yol Risâle-i Nurların yolu” diyerek ömrünün sonuna kadar bu yolda emin adımlarla yürümeye devam eder.
1960 ihtilâli zamanlarına kadar sigara kullanmış. Bir gün eve ekmek almak için elini cebine atar, ekmek parası çıkmaz, ama cebinde sigarası vardır. Bu durum karşısında “Çoluk çocuğumun rızkını sigaraya veriyorum” diyerek sigaraların hepsini kırar, atar ve bir daha da sigara içmez.
Efe Amca, çevresinde çok temiz ve çok dürüst bir esnaf olarak tanınmış. Terzilik yaptığı dönemde diktiği elbiseleri ne olursa olsun tam zamanında vermesiyle tanınmış.
Yakın dostu, dâvâ arkadaşı, çok sevdiği nur kardeşi rahmetli Bekir Berk Ağabey bir müdafaa için Erzincan’a gelmiş. Elbisesi eskimiş olduğunu gören Hüseyin ağabey, Bekir Ağabeye bir gecede çok güzel, yeni bir takım elbise dikmiş ve “Yarınki müdafaaya yeni takım elbisesi ile çık” demiş. Hüseyin Ağabeyin bu gayreti ve azmi hem Bekir Ağabeyin hem de diğer Nur Talebesi ağabeylerin çok hoşuna gitmiş, hayır duâlarına vesile olmuş.
Hüseyin Ağabeyin evi de bir küçücük Medrese-i Nuriye olmuş. Ev dersleri daha rahat olsun diye evinin salonunu geniş yaptırmış. Evine kim gelse mutlaka ders okur veya okuttururmuş. Bu şekilde komşularından, yakın akrabalarından da bir çok insanın Risâleleri tanımasına vesile olmuş. Hanımının da bu hizmetlerde Hüseyin Ağabeye tam destek vermesi takdire şayandır.
Çocuklarının ve ailesinin üzerinde itinayla durup, onların da Nur Talebesi olmaları için özel gayret göstermişti. Her sabah namazından sonra evde ailece Yasin-i Şerif okunur, peşinden de ders takip edilirdi. Fırsat buldukça namazları evde cemaatle kılar, çocuklarını hatim okumaları için teşvik ederdi. Hüseyin Ağabeyin bu gayretleri neticesiz kalmamış, hem çocukları hem de torunları hizmetle hemhâl olmuş, Nur Talebesi olarak yetişmişlerdir.
1983 senesi Kurban Bayramının 4. günü bir ihbar neticesinde Erzincan’daki bir çok Nur Talebesi gibi Hüseyin Ağabeyin de evi aranıyor. Polis her tarafı didik didik ediyor. Risâle-i Nurları buluyorlar. Polis, Hüseyin Ağabeyi karakola götürürken; o, arkasından ağlayan hanımına ve çocuklarına; “Hayır ağlamayacaksınız, düğün bayram yapacaksınız. Allah’a şükür ki ben Medrese-i Yusufiyeye gidiyorum” diyor.
Hattat Refet Kavukçu, Mustafa Tanık, Hüseyin Ağabeyin damadı Çetin Yılmaz, Ahmet Canpolat, Mustafa Gültepe gibi Erzincan’ın Nur Kahramanları ile beraber Hüseyin Ağabeyin 2,5 aylık Medrese-i Yusufiye hayatı başlıyor. Nezarethane küçücük, dar, sıkıntılı bir yer. Tuvalet yok, soğuk, oturacak yer yok, açlık, itip kakmalar, hakaretler....
Namaz için bile müsaade etmemelerine rağmen, namazlarını zor ve sıkıntılar altında kılabilmişler. Uzun süre yakın akrabalarından bile hiç kimse ile görüştürülmemişler. Hüseyin Ağabey içerideyken Erzincan’da deprem oluyor. Üstadın da birçok yerde dediği gibi “Risâle-i Nurlar küre-i arz ile alâkadardır” sırrı Erzincan’da aynelyakîn müşahede ediliyor.
Ağabeyler hapiste iken yine boş durmazlar ve mahkûmlarla birlikte dersler yaparlar. Muhteşem bir müdafaa ile mahkeme beraat ile neticelenir. Türkiye’nin bir çok yerinden gelen Nur Talebeleri, bu kahramanları tahliye edilirken karşılar. Hüseyin Abi bu 2,5 aylık hapis süresi içerisinde dükkânda işlerin de kötü gitmesiyle ekonomik olarak da çok sıkıntı çekerler. Takdir-i İlâhî, ertesi sene ise çok bereketli geçer, birkaç senelik kârı bir senede Cenâb-ı Hak nasip eder.
 
SAİD ŞENER
[email protected]
Okunma Sayısı: 3042
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • cengiz akkoç

    24.3.2011 00:00:00

    merak etmiştim erzincandan hiç nur talebesi varmı diye.Hamdolsun Allah onlardan razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı