"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tek parti anlayışı demokrasiyi geciktirdi

25 Ocak 2020, Cumartesi
Dr. Levent Korkut’un Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi’nde verdiği seminerden notlar (2)

Dr. Levent Korkut: Ne yazık ki Cumhuriyetin ilk döneminde demokratik bir toplum yapısı ve devlet düzeni kurma anlayışı ve gayreti mevcut değildir. Dolayısıyla sistem tek partili ve otoriter bir yapıya evrilmiştir ki kurucu grubun yaptığı belki de en büyük yanlışlık Türkiye’ye demokrasinin geç gelmesi ve sağlıksız gelişmesinin temel sebebi bu tek parti anlayışı ve dönemidir.

Bu tutum aslında demokratik olmayan devlet sistemlerinde çok gördüğümüz bir şey. İşi bilimsel olarak ele aldığımızda meselâ Sovyetler Birliği’ni ele aldığımızda görürüz, Stalin iş başına geçtiğinde Lenin bitmiştir. Her şey Stalin’e göre belirlenir. Lenin mozolededir, mazidir. Asıl Stalindir. Aynı şey Çin için de geçerlidir. İkinci lider birinci lideri gölgelendirmeye ve onun izlerini silmeye çalışır. Çünkü demokratik olmayan yapılar kaba güce dayalıdır ve orada bir siyasî mücadele vardır. Başa geçenin öncekileri tasfiye etmesi adeta bir zorunluluktur.

Ne yazık ki Cumhuriyetin ilk döneminde de demokrasi anlayışı zayıftır. Demokrasiyi savunanlar da dışlanmıştır. Demokratik sistem bazılarınca belki uzakta ve gelecekte bir ideal olarak görülmüş olabilir, ama demokratik bir toplum yapısı ve devlet düzeni kurma anlayışı ve gayreti mevcut değildir. Dolayısıyla sistem tek partili ve otoriter bir yapıya evrilmiştir ki kurucu grubun yaptığı belki de en büyük yanlışlık Türkiye’ye demokrasinin geç gelmesi ve sağlıksız gelişmesinin temel sebebi bu tek parti anlayışı ve dönemidir.

Günümüzde yaşadığımız problemlerin temelinde de kuruluşta yaşanan bu ideolojik hataların önemli bir rolü vardır. Ve halen bir kısmından kurtulabilmiş değiliz, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaya devam ediyoruz. Toplumsal konsensus oluşmuyor. Aynı meseleler tekrar tekrar gündeme geliyor.

Kırklı yılların sonlarından itibaren başlayan demokrasiye geçiş dönemi de “bu iş böyle gitmiyor, tek parti diktatörlüğünü terk edelim, demokratik bir düzen kuralım” gibi bir ideolojik dönüşüm isteğinden kaynaklanmıyor. İnönü’nün demokrasiye geçiş isteğinin asıl sebebi İkinci Dünya Savaşı sonrası şartlar. Bilhassa Sovyetler Birliği’nin Boğazları ve Ege ve Marmara’yı kontrol edebilmesi riski. Bunlardan çok ürken CHP yönetimi, “bunun alternatifi Batıya yanaşmaktır” diyerek ve Batı’nın talebiyle mecburen çok partili hayata geçmeyi kabul ediyor. Anayasa’da buna göre bir revizyon yapılmıyor meselâ.

Elbette bu değişim kıymetli, ama yapanların niyetini de bilmemiz lâzım. Ve İnönü kendisinin iktidardan devrileceğini de hiç aklına getirmiyor. Göstermelik bir demokrasi anlayışı var. Bir ikinci partinin muhalefetle oyalanmasını istiyor ve öyle umuyor. Batıya da bunu gösterip diyecek ki “bizde de demokrasi var. Aranıza alın bizi.” Böylece işler yürüyecek. Ama böyle olmuyor. Bir muhalefet partisi yılların tepkisini de bünyesinde topluyor ve iktidarı ele alıyor. Biliyorsunuzdur, o dönemde bazı Marksist yazarlar bile muhalefeti desteklemenin bir gereği olarak Demokrat Parti’nin programının hazırlanmasına destek vermişler.

Aslında bu göstermelik demokrasi anlayışı bugün de kendisini gösteriyor. Gerçek demokrasiyi, demokrasinin özünü yaşamadan, “sanki demokrasi varmış gibi yapalım, öyle görünsün yeter” istedik.

1961 Anayasası ikiyüzlü bir Anayasadır. Bir yandan hürriyetleri tanımlayıp güçlendiriyor, ama öbür yandan da bir vesayet rejimi kuruyor. Hem de o vesayet rejimi bütün olumlulukları gölgeleyen bir mesele. Ve vesayetin temel kavramlarından biri de Kemalizm. Onun da temsilcisi ordu.

İleriki yıllarda sağcı ve solcu Kemalizm diyebileceğimiz iki Kemalizm’in işbirliği yaptığını da görüyoruz. Ortak nokta Cumhuriyetin ilk döneminde yapılan yanlışların tekrarıdır. Demokrasiyi derinleştirmemek, hürriyetleri temel almadan merkeziyetçi, homojenleştirici toplumsal model inşa etmek. Bir toplumsal mühendislik ile toplumu şekillendirmek bu iki Kemalizm’in ortak noktaları.

Objektif baktığımızda bunu oluşturanların bazı haklı korkularla hareket ettiği de anlaşılıyor. Daha fazla bölünmeme arzusu, ilerlemenin buradan geçtiği düşüncesi, bu toplumun kendi kendisini modernleştiremeyeceği ve bunun ancak tepeden inerek olabileceği fikriyatı bizim entelektüel dünyamızı da etkilemiş, devlet elitine hâkim fikirdir.

Hâlbuki bugün artık biliyoruz ki Osmanlıyı çökerten çoğulculuk değildi. Bu sebepler yeterince araştırılmış da değildir. Ama oradan doğan bu korku maalesef merkeziyetçi ve tepeden inmeci devlet anlayışını kurumsallaştırmıştır. Bugün için de bu korku aynı şekilde kullanılan ve etkisini gösteren bir güç.

Evet, belki AKP’nin iktidarı boyunca geleneksel vesayet organı olan ordunun geleneksel etkisi kırılmıştır, fakat bu kırılmanın ardından devletin hürriyetçi ve demokratik bir devlet yapısına kavuştuğunu söylemek son derece zordur. Bu hikâye içerisinde gördüğümüz tepeden inmeci anlayışı terk etmediğimiz sürece bu görüntü sadece uyuyan bir durumdur ve vesayetçi yapının çabucak tekrar aktif hale gelmesi mümkündür. Gördüğümüz bazı gelişmeler de buna da işaret ediyor.

Soru: Size göre bir kişi hem Kemalist ve hem de Demokrat olabilir mi?

Cevap: Bu çok zor bir soru, fakat somut örneklerine bakarak cevaplandırmak mümkün olabilir. Biz gerçek bir demokrasiyi inşa ederken Kemalistleri yok edemeyiz ya da onları dışlayamayız. Yani öyle yapılırsa gerçek demokrasi olmaz.

Benzer örnek İspanya’dır. Franko elli yıla yakın süre İspanyayı kontrol etti. Sonra İspanya yeni bir döneme girdi. İş başına gelen kral ve hakim güçler demokrasiyi inşa etme yoluna girdiler ve başardılar. Franko yanlılarını da işin içine kattılar. Onlar sertlikleri azalarak orada bulunmaya devam ettiler ve ediyorlar. Darbe taraftarlarının etkisi yavaş yavaş azaldı. Hâlâ varlar, ama azaldılar. Demokrasi onları absorbe etmeyi başardı.

Demokrasi fikri gerçek kurumlarıyla geldiğinde yani “mış gibi” yaparak değil gerçekten işletildiğinde bizim toplumumuzda da büyük bir dönüşüm olabileceğini biliyoruz. Gördük de. Zaten farklı kesimler arası sorunlarımızın çoğu diyalogsuzluktan kaynaklanıyor.

Demokratik toplumda ideolojik akımlar bulunabilir. Demokrasi farklılıkları bir arada yaşatabilmektir. Önemli olan devletin katı bir resmî ideolojisinin bulunmamasıdır. Böyle bir katı ideoloji devlete giydirilmiş bir deli gömleğidir denilebilir.

Özetle Demokratlar Kemalistlerle beraber yaşarlar ve var olurlar. Çünkü demokrasi her ideolojik anlayış gibi Kemalist’in de yaşamasına ve kendisini ifade etmesine izin verir. Bir kişi bir taraftan demokrasinin ilkelerini ve kurumlarını kabul ediyorsa orijini ne olursa olsun artık demokrattır. Hâlâ “ben aynı zamanda Kemalist’im ya da Atatürkçüyüm” diyorsa bunun ne anlama gelebileceğini artık kendisi düşünsün ve bulsun.

Soru: 1982 Anayasası’nın 1961 Anayasası’na nazaran daha antidemokratik ve daha ideolojik olduğu fikrine ne dersiniz?

Cevap: Evet, 1982 Anayasası az önce söylediğimiz sağ Kemalizm ve Sol Kemalizm yaklaşımını “milliyetçi Kemalizm” ile yeniden üretmiştir.

Bu bir alışkanlık oldu. Herkes sıkışınca kendi Kemalizm’ini üretiyor. Bugün de demokrasiye engel olan unsurlardan biri bu.

Marks’ın “18. Blümer”de geçen bir sözü vardır, der ki “her şey iki kez yaşanır”. Devam eder: “Birincisi dram olarak, ikincisi komedi olarak”. Bunun birinci örneği bildiğimiz Napolyon’dur. İkinci örneği ise 1800’lerin ortalarında yaşayan üçüncü Napolyon’dur. O adeta “Napolyonculuk oynayan Napolyon”dur. Ve bir komedi gibi görülür. Bizde de öyle bir durum var. Her defasında yeniden üretilen Atatürkçülük bir öncekinin komedisi gibidir. Daha “mış gibi” yapan, adeta daha ikiyüzlü daha sahte bir yapı.

Soru: 2010’ların başlarında yeni ve sivil bir anayasa arayışları hız kazanmıştı, ama maalesef yarım bırakıldı. Yeniden yeni ve demokratik bir anayasa için ne yapabiliriz?

Cevap: Türkiye bu hususta ve genel olarak reformlar hususunda 2007 yılında iktidar partisine açılan kapatma dâvâsı ile ciddî bir yol kazası geçirdi. Darbe ya da muhtıra benzeri bazı sözler duyulmaya başlandı. Kazanın başını hatırlamamız lâzım. Öncesinde bazı ciddî reformlar yaşadı Türkiye. Ama AKP bu meseleyle doğru şekilde baş edemedi. Süreci iyi yürütemedi.

Bunun AKP’nin yapısından mı kaynaklandığını ayrıca araştırmak lâzım. Ama bence bazı şeyleri yapması gerekiyordu ve onları yapmadı. Temel sorunlara eğilmek, toplumsal kesimleri kutuplaştırmadan ikna ederek bir araya getirmeye çalışmak. AKP yavaş yavaş bunun tam tersini yapmaya başladı. Ve bu bir anlamda AKP’nin kendisini ve toplumsal gücü bir demokratik yapı ve sistem oluşturmaya dönüştürememesi demekti. Ondan sonrası için de iyi şeyler çıkmadı.

Geldiğimiz noktada artık biliyoruz ki o reformların yapıcılarının hepsi şimdi AKP dışındalar. O dönemde bizim de çalışmalarına samimî katkı verdiğimiz kişiler ve ekipleri şimdi siyasette iktidarın yanında değiller. On yılı aşkın süredir iyi gitmeyen bu politikaları geri döndürmek AKP açısından çok zor olacaktır. Yeni bir toplumsal düzen ve yeni bir anayasal düzen isteyecek olan yeni bir siyasete şiddetle ihtiyaç var.

Tamam, baştan itibaren AKP’nin karşısında yıkıcı bir güç vardı ve demokratik olmayan bu yapılarla mücadele etmesi gerekiyordu ve bu durum AKP’nin reformcu kimliğini de durduruyordu. 

Toplumsal kesimleri ikna etmek kolay değil. Kürt meselesi ayrı bir konu, diğer siyasî partilerin diyaloğa bakışlarından kaynaklanan zorluklar var. Alevî konumuz var. Diğer siyasî partilerin ve sivil toplumun desteğini hemen almak kolay değil. Belki düşmanca da davranacaklar.

Bunlar doğru, ama bütün bunlara rağmen iyi ve sağlam bir demokratik temel atılamadı. AKP demokratikleşme yönünden daha yapıcı olabilirdi. Oysa AKP salt kendi gücüne dayanarak bir iktidar mücadelesine girmeye çalıştı. Bu da ülkeyi ve hâkim siyaseti demokratik düşünce tarzından hızla uzaklaştırdı. Oysa biliyoruz ki sayısal üstünlük her zaman üstünlük değildir.

Etiketler: tek parti, demokrasi
Okunma Sayısı: 3136
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı