"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kemalizmle uzlaşmadık içimize fitne soktular

27 Eylül 2018, Perşembe 00:49
Kemalizmi tartışmaya açtık. Önce korku ile, sonra maddî imkânlarla “yola getirme”ye çalıştılar. Bunlardan sonuç alamayınca, “fitne”yi devreye soktular ve yedi-sekiz sene içinde çok büyük iki darbe yedik. İlki 12 Eylül’den sonraki ilk büyük ayrılma, ikincisi 1990’daki ikinci bölünmeydi.

Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için...

M. KEMAL’İ DİNDAR GÖSTERME ÇABALARI

Daha önce de belirttiğim gibi, ihtilâlcilerin esas hedefi zaafa uğrayan Atatürkçülüğü, ilke ve inkılâpları tekrar cemiyete hâkim kılmak, kuvvetlendirmek ve yerleştirmekti.

Gelinen noktada Atatürkçülük ne gençlik, ne sol ve ne de sağda benimseniyordu. Özellikle sol karşısına geçmişti.

Atatürkçü bir gençlik büyük ölçüde kalmamış, çok azalmıştı. O zaman Atatürk’ü sol Marksistler, yeri geldiğinde alet ediyorlardı. Bunu gören Kemalistler ihtilâl yaptırdılar. 

Bana göre 12 Eylül hareketi çok münafıkane bir hareketti. Geçmişten tecrübe alarak önce sağ cepheyi yanlarına çektiler; Müslüman, milliyetçi kitleyi kimisini tehditle, kimisini kandırarak, kimisine daha münafıkane davranarak, “Biz de sizin düşüncelerinize yakınız” gibi sözlerle yanlarına çekmeyi başardılar.

1980’e kadar Türkiye’de ayrı bir Atatürkçülük vardı; 12 Eylül’den sonra bu imaj değişti: Atatürk’ü dindar göstermeye başladılar. Atatürk’ü âdeta okullardan televizyonlara kadar, her şeyin besmelesi haline getirdiler. 

Bu arada İslâmiyet hızla gelişiyordu. Bu tehlikeyi bertaraf etmek, dindarları Atatürk ile barıştırmak lâzımdı. Buna yöneldiler.

Daha önce aktardığım gibi bize de geldiler; ama bizden elleri boş döndüler. Yalnız biz, tekliflerini reddedişimizin bedelini iki bölünme ve 28 Şubat’tan sonraki diğer iki dâhili sıkıntı ile ödedik.

Yeni Asya dışında kalan arkadaşlarımız da bunların etki alanlarına girdiler. 12 Eylül’den sonra “Bu ordu fazla Atatürkçüdür -çünkü ordu taraftarı olarak ihtilâli alkışladıklarını daha önce ifade etmiştim-öyle ise Atatürk bahislerini derslerde okumayalım” diye, bana göre 8-10 sene dershanelerde okutturmadılar. “Kader bizi komünistlere karşı Atatürkçüler ile beraber olmaya mecbur bıraktı” sözü onlara aitti. 

Çünkü bana gelip “Atatürk aleyhtarlığını kaldırın, şunları yapın, ondan sonra biz beraber olalım; devlet imkânlarını size tahsis edelim” diyenlerin, bunu yapmadığınız zaman, sizi bunun zıddı ile karşı karşıya bıraktıracağı muhakkaktı.

Sonuç olarak diğer arkadaşlarımızın, ağabeylerimizin Atatürkçülerin aleyhinde konuşmaları engellenmiş oldu. Gerekçeleri, kendilerine göre, cemaatin, hizmetin zarar görmesini engellemekti. Hizmete mâni olmalarını engellemekti. İnsanların hapishanelere doldurulmasına mâni olmaktı. Dershaneleri, mülkleri, malları korumaktı. Bu arkadaşlarımız bunları açık şekilde söylediler. Zaten Kırkıncı Hoca’nın ifadesi de bunu doğruladı.

FETHULLAH GÜLEN’DEN ATATÜRK ÖVGÜSÜ

Bunun yanında Fethullah Hoca, “arananlar listesi”ndeydi. Afişlerle aranıyordu. Sonra Turgut Özal kanalıyla aynı teklif ona da yapıldı ve Fethullah Hoca sonradan-bize göre öyle olmaması lâzım, öyle biliyoruz biz kendisini-Atatürk’ü methedecek kadar televizyonlarda, gazetelerde ağzından ifadeler çıktı.

Yani İslâmî grupları ve bazı Nurcuları ya korkutarak veya birtakım imkânlar vererek Kemalizm ile barıştırdılar veya öyle görünmelerini sağladılar.

YAKIN TARİH ANSİKLOPEDİSİ İLE KEMALİZMİ TARTIŞMAYA AÇTIK

Tabiî biz bu tehlikeyi gördüğümüz için, Yakın Tarih Ansiklopedisi’ni yayınladık. O yayının temel felsefesi, bu tehlikeye karşı ve Türkiye’de ilk defa, cesurane bir karşı hareket meydana getirmekti. Yani kitap halinde, ilmî bir çalışma olarak karşılarına çıkış hareketiydi.

Hedefimiz, bu Kemalist havayı tadil etmek, “surda bir gedik açmak”tı.

Çünkü Atatürk hakkındaki kanun, sadece hakareti suç sayıyordu. Halbuki sonradan tenkit edilemez hale getirdiler. Biz, tenkit edilebileceğini göstermeyi amaçlamıştık. Böylece birtakım insanlara cesaret vermemiz gerekiyordu.

Bu ansiklopedide, kendimizden çok şey yazmadık. Onun yakın arkadaşlarının yazmış olduğu hatıralardaki bilgileri toplayarak, ufak tefek bazı yorumlar katarak ortaya koyduk. 

Bunları neşrettik, ortalık ayağa kalktı, ama istediğimizi yapmış olduk. Zaten solun bir kesimi de İkinci Cumhuriyetçiliğe yönelmişti bu sebepten. Çünkü Atatürk’ün kurduğu, yaptıkları şeyleri savunamaz hale geldikleri için, bunu tekrar gözden geçirmek, gerçek cumhuriyet esaslarını oturtmak için, Atatürk’ün de değerlendirmeye alınması, doğrusuyla eğrisiyle ortaya konulması lâzım geldiği fikrine hem zemin hazırladık, hem kuvvet verdik, hem de artık bu meselelerde bir çok insan yazmaya, konuşmaya başladı. Bu riskli bir işti. Bizden başka da kimse bu riski göze alamazdı. Biz bu riski göze aldık, yaptık ve başardık.

Bazı ağabey ve arkadaşlarımızın bizi reddetmesinin bir sebebi de, bizim Atatürkçülüğe, 12 Eylül’ü yapanlara karşı olmamız ve bu yüzden, kendilerine zarar geleceği telkinlerinden etkilenmiş olmalarıdır. Bunları sarih olarak senelerce söyleyip, bizi reddettiler, reddiye mektupları yazdılar. “Böyle hareket edenlerle bizim alâkamız yoktur.  Bu görüşler, Üstadın görüşü ve tarzı da değildir” dediler.

Ama biz yine düşüncelerimizden, inançlarımızdan, Üstadın ölçülü hareketlerinden kendimize göre ayrılmadık. Taviz vermedik.

Çünkü Üstad Hazretleri, değil korkarak beraber olma, “Bana 27 sene çektirdikleri sıkıntı ona dost olmadığımdandır” demiştir. Hatta başka bir mektubunda da, “Onun mahiyetinin anlaşılması noktasında binler adam hapis olup, idam olsak  yine ucuzdur” demişti. 

Tabiî birtakım arkadaşlar rahatsız oldular. Mahkemeler açıldı, cezalar verildi. Yapılması gerekiyordu, yaptık.

Ancak karşı taraf, Kemalist grup da boş durmuyor, gücümüzü kırmaya çalışıyordu. Taktik eskiden beri işe yarayan bir usûldü: Fitne çıkarmak. Kuvvetli insanların arasına fitne sokarak onları bölüp parçalamak ve zaafa uğratmak, kendi başlarının derdine düşürmek, başka şeylerle meşgul olamayacak hale getirmek...

Biz cansiparane, cesur ve kuvvetli bir şekilde çalışıyorduk. Bu cesaretin, bu kuvvetin kaynağı birlik ve beraberliğimiz idi, ihlâslı birlik ve beraberliğimiz. Ayrıca ehl-i iman her ne kadar cesur görünse de, bu meselelerde bizimle birlikte olamasa da, onların da kuvve-i maneviyelerini takviye ediyor, onların da “teslim-i silâh” etmelerini önlemeye çalışıyorduk. Bunu bildikleri için bizleri de kafakola almak, kendi yanlarına çekmek, Kemalizmle uzlaştırmak bakımından, önce korku ile, sonra maddî imkânlarla “yola getirme”ye çalıştılar. Bunlardan sonuç alamayınca, “fitne”yi devreye soktular ve yedi-sekiz sene içinde çok büyük iki darbe yedik.

İlki 12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra ilk büyük bölünme, ayrılma hadisesiydi.

İkincisi ise 1987-1988’de başlayıp, 1990’da neticelenen ikinci bölünmeydi.

İlkinde kadrolarımızı, büyük ölçüde muhafaza ettik, bir zayiat vermedik. 1980’den sonra da neşriyat noktasında gayet güzel hizmetler ortaya çıktı.

İkinci olayda, yani Fırıncı Ağabeyin önderliğinde gelişen ikinci bölünmede, kadrolarımızı kaybettik. Yetişmiş elemanların büyük bir kısmını yitirdik. Bu “kadro tırpanı” bizi ciddî anlamda hırpaladı.

Okunma Sayısı: 14069
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • YAHYA YILDIZ

    27.9.2018 08:47:31

    Bu ifadeleri hiç çekinmeden medeni bir şekilde ve cesaretle yapan ve yayan ancak gerçek bir Mehdiye mensup Mehmet Kutlular ve değerli yakın arakadaşları olan araştırmacı, yazar ve çizerlere ait bir şeref vesikası olduğunu zaman ispatlamıştır. Zira zaman en büyük müfessirdir, hükmünü koysa itiraz edilmez...Çünü onlar, dün de, bugünde ve inşaallah yarında devamlı değişmekte olan olaylara ve sahıslara, değişmez Kurani ve Nebevi ölçülerle baktıkları için yanılmazlar ve yanıltmazlar...Allah bu katıksız ve halis nurlu kafilenin dünya ve Ahiretlerini mamur eylesin...Son nefeslerine kadar İmandan, İslamiyetten ve İstikametten ayrımasın...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı