Aslında taşı ocaktan çıkarma işi de ustalık isteyen bir iştir. İyi bir taş ustası taşın damarını bularak balyoz ve keskiyle istenilen boyutta taşı çıkarabilir. Bu da tamamıyla taşı çıkaran ustanın maharetine ve becerisine bağlıdır.
İnsanın ‘taş’la dostluğu ‘Taş Devri’nden eskiye dayanır. Taş, insanoğlunun elinde bazen silâh olmuş, bazen de kalem. ‘Ekmeğini taştan çıkarmış’, bir kötülük veya günah işlediğinde ‘başına taş yağması’ndan korkmuştur.
Kimi zaman ‘böbrek ve safra taşı’yla sağlığı bozulurken, kimi zaman “şifalı taşlar” olarak adlandırılan tabiî taşlarla, çok eski zamanlardan günümüze kadar faaliyetlerine inanılarak, yaraların üzerine bu taşlardan konulup bekletilmesi şeklinde çoğu kez kullanılmıştır.
İlim adamları ‘kimyevî ya da fizikî durum değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden tuz ve oksitlerinden alan sert ve katı madde; mücevherlerde kullanılan yüksek değerli taş’ diye tarif ediyor.
TAŞI İŞLEYEN SANATKÂRLAR
Taş ocaklarından kaba olarak çıkarılan taşı, çeşitli amaçlar için kullanılmak üzere işleyen, yontan, şekil veren, süsleyen ve gerektiğinde üzerlerine çeşitli yazılar yazan ustalara, taş yontucuları veya taş ustaları denmektedir.
Taşçılar ocaklarda, “külünk” denilen kesici ve yontucu aletleri ile zeminde yuva açarlar. Daha sonra yuvalara ağız tarafı ince demir keskiler çakılarak taş blok bulunduğu yerden kırılarak çıkarılır. Aslında taşı ocaktan çıkarma işi de ustalık isteyen bir iştir. İyi bir taş ustası taşın damarını bularak balyoz ve keskiyle istenilen boyutta taşı çıkarabilir. Bu da tamamıyla taşı çıkaran ustanın maharetine ve becerisine bağlıdır.
HER YÖRENİN BİR ÇEŞİT TAŞI VAR
Allah nimet olarak her yöreye farklı taşlar ihsan etmiştir. Meselâ Ahlat ilçesinde Nemrut Dağı eteklerinde Ahlat taşı çıkarılmaktadır. Yapı malzemesi olarak kullanılan Ahlat taşı zor şartlarda işlenip kullanılmaktadır. Bu ocaklardan hâlâ bin bir emekle, kelimenin tam anlamıyla “ekmeğini taştan çıkaran” ustalar vardır.
Mardin ilimizin taş yapılar konusunda ayrı bir yeri vardır. UNESCO’nun “Dünya Mirası Listesi”ne giren bu şehrimizde taş işçiliğinin en güzel örneklerini görürüz. Bu yapılarda yöreye özgü kalker taşı kullanılmıştır.
DANTEL GİBİ İŞLENMİŞ TAŞLAR
Ocaktan çıkarıldığında yumuşak olan bu taş cinsi, havayla temas ettikçe sarımtırak renge dönüşür, sertleşir ve dayanıklı bir malzeme haline gelir. Ocaktan çıkarıldığında işlenmesi kolay olduğundan binaların ön yüzeylerinde şekil verilerek çokça kullanılmıştır.
Bu taşlar dantel gibi büyük bir ustalık ve sabırla işlenmiştir. Göz nuru, el emeği ve alın teriyle birleşen bu yapılar Güneydoğu Anadolu mimarisinin en güzel örneklerindendir. Midyat ve Mardin yapılarında mimarî açıdan pek fark olmamasına rağmen Midyat yapılarında Hıristiyan-Süryani kültürünün derin izlerini görmek mümkündür.
TAŞA YAZILAN MEKTUPLAR, ŞİİRLER, RESİMLER
Taş yalnızca yapım aşamasında değil, iç ve dış dekorasyonda da ana malzemeyi teşkil etmektedir. Taş işçiliğimizin en güzel örneklerini; taç kapılarda, şehir ve saray duvarlarında, cami, medrese, kilise, köprü, kütüphane gibi yapıların avlusunda, ana kapılarında, sütun başlıkları, minare şerefeleri, mihrap, minber, çeşme, sebil, şadırvanlarda görmek mümkündür.
Günümüz mimarisinde taş yapı malzemesi olarak hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Usta ellerde oya gibi işlenmiş taşlarla yapılan binalar görmek imkânsız hale gelmektedir. Bu gün hayranlıkla baktığımız birçok güzel yapılar ise sayıları gittikçe azalan maharetli ustaların ellerinden çıkmışlardır.
Taş ustaları taşı işlerken sanki şiir yazıyor, sanki resim çiziyor gibidirler. Kim bilir belki de onlar taşları “yontarken” duygularını, umutlarını, sevinç, keder ve ıztıraplarını taşlara kazımaktadırlar.
SON TAŞ MEKTUP: MEZARTAŞI
İnceliği, sabrı, zarafeti, hassasiyeti gösteren el emeği göz nuru bu muhteşem eserler; insan eliyle yazılan ve yaşanmışlığı gösteren, okunmayı bekleyen, dikkati hak eden mesaj ve mektuplardır. Bizim için son taş mektup olan mezartaşımız dikilmeden önce, bunları ibretle okumakta fayda var.
TAŞ USTALARININ PîRİ HZ. İBRAHİM (AS)
İnşaat alanına yığılan taşların bundan sonraki serüvenleri yapıcı da denilen taş yontucularıyla devam eder. Bu ustalar bir bakıma hem yontucu, hem mimar hem de inşaatçı kabul edilirler.
Her mesleğin bir piri olduğuna göre; taş ustalığının da piri Hz. İbrahim Halilullah Peygamberdir. Rivayete göre Kâbe’nin inşaatından sonra Urfa’ya gelmiş ve Halil-ül Rahman Külliyesi’ni yapmıştır. Yanında yetiştirdiği birçok taş ustası da; daha sonradan Antep, Mardin, Diyarbakır yörelerine dağılarak mesleğin yayılmasını sağlamışlardır. Türklerle beraber yaşayan Süryaniler ve Ermeniler de taş işçiliğini öğrenmişler ve kendi kutsal binalarını ve evlerini taşları işleyerek yapmışlardır.
GEZİ: M. Said ZEKİ
[email protected]