Hep iktidara endeksli tavır ve yaklaşım, AKP kadrolarının neden demokrat olamadıkları sualinin cevabını da veriyor.
Demokratlığın ölçüsü
Türkiye’de tırmanan siyasî gerilimin en önemli sebeplerinden biri, 16 yıldır yönetimi elinde bulunduran kadroların iyice alıştıkları iktidarı bırakmaya, hattâ paylaşmaya gönülsüz olmaları.
Bu psikolojinin zirve yaptığı adres ise lider ve çevresi. Eriştikleri konuma adeta bir çeşit kudsiyet atfederek ve kendilerine çok ulvî misyonlar biçerek iktidarlarını ilânihaye devam ettirmenin gayreti içindeler.
“Reis” için yapılan Selâhaddin Eyyubî ve Sultan II. Abdülhamid benzetmeleri, “Ümmetin lideri ve halifesi, Müslümanların kurtuluş ümidi” söylemleri bunun ifadeleri.
Kendilerine böyle bir misyonu yakıştırınca, muhalefete hazımsızlıkları da artıyor.
Eleştirenleri, hattâ biat etmeyenleri hain olarak nitelemeleri ve muhalifleri için “şer cephesi ve şer ittifakı” gibi ifadeler kullanmaları yine aynı psikolojinin yansımaları.
Böyle olunca, kendilerini adeta İlâhî bir tercih ve tavzifle seçilmiş çok özel insanlar olarak görüyor; “Biz iktidara mecburuz ve mahkûmuz” diyorlar.
İktidarı bırakmak istemeyişleri, muhalefete düşmeyi hazmedememeleri bundan.
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde girdiği her seçim öncesi sarf ettiği “Eğer birinci olamazsak siyaseti bırakırım” sözü de.
İşte bu hep iktidara endeksli tavır ve yaklaşım, AKP kadrolarının neden demokrat olamadıkları sualinin cevabını da veriyor.
Çünkü Demokratlık, sandıkta tecellî eden millet iradesi hangi neticeyi ortaya çıkarırsa çıkarsın, ister iktidar yetkisi versin, ister muhalefet görevini uygun görsün, ona saygılı olmayı ve icabına uymayı da gerektirir.
Millî iradeyi sadece milletin sizi iktidara getirdiği seçim sonuçlarıyla tarif eder ve muhalefete düşmeyi hazmedemezseniz, demokratlık iddianızın aslı yok demektir.
Oysa muhalefet de demokrasinin vazgeçilmez bir kurumu ve Bediüzzaman’ın ifadesiyle “meşrû, samimî bir muvazene-i adalet unsurudur.” Hep söylendiği gibi, iktidar her rejimde vardır, ama hür muhalefet sadece demokratik rejimlerde bulunur.
Onun için, millet seçimde muhalefet görevi verdiğinde bunu da saygıyla karşılayıp hakkını vererek gereğini yapmaya çalışmak, Demokratlığın önemli kriterlerinden biri.
AKP ve demokrasi
AKP, 27 Mayıs’la başlayıp 12 Mart ve 12 Eylül’le devam eden müdahaleler zincirinin tahrip ettiği siyasî yapı üzerinde son olarak 28 Şubat’ın meydana getirdiği erozyonun halkta meydana getirdiği tepki birikimiyle ortaya çıkan ve bundan istifadeyle, girdiği ilk seçimde iktidar olan bir parti.
Bu partiyi var eden ve besleyen ana etken, darbe ürünü antidemokratik sistem ve bu sistemden kaynaklanan krizler, baskılar, müdahaleler ve mağduriyetler.
28 Şubat laikçi baskılarla, irtica suçlamalarıyla ve başörtüsü zulmüyle dindar kitleleri canından bezdirmemiş olsaydı, AKP böylesine bir destek bulabilir miydi?
28 Şubat baskılarının dönemin siyaset kadrolarını ya ezdiği veya sürecin hedefleri için araç olarak kullandığı bir ortamda sahneye çıkan AKP, sıkışıp daralan demokrasinin önünü açacak bir parti olarak görüldü.
İktidar olmasına rağmen uzunca bir dönem statükonun her fırsatta hırpaladığı, daha gelir gelmez hakkında darbe planlarının yapıldığı ve 2008’de kapatma dâvâsına hedef olan bir parti olması, bu algıyı sürekli canlı tuttu.
İktidardayken mağdur konumunda görünmesi, AKP’nin savunulmasını demokrasiye sahip çıkmakla adeta eşdeğer kıldı.
Ancak AKP devlete hakim olup veya hakim olmuş görünüp statükoyla bütünleştikçe, bu algı değişmeye başladı. Artık “devlet ağzı”yla konuşan, uygulamalarını MGK kararlarına dayandıran ve Millî Güvenlik Siyaset Belgesini referans gösteren bir AKP profili ortaya çıktı.
Böyle bir AKP’nin yargıyı kendi iktidarına bağımlı hale getirecek adımlar atması, sivil toplum kuruluşları üzerinde kontrol kurmaya çalışması ve kendi propagandasını yapma misyonuyla tarafgir bir medya yapılanması oluşturması da, demokratlıkla bağdaştırılması imkânsız totaliter bir düzen ikame etme projesinin işaret ve habercileri olarak yorumlandı.
Millî iradeyi de, demokrasiyi de, hukuku da, hak ve özgürlükleri de hep kendisine yontan bir anlayış sergilerken, muhaliflere ve eleştirilere karşı tahammülsüz tavrını giderek tırmandırması, kaygıları güçlendirdi.
YARIN: AKP demokrat olsaydı bunları yapar mıydı?