Mehmet Kutlular, Nur Talebeleri’nin bazılarının 12 Eylül askerî darbesine destek vermesini değerlendirirken, “Bizim çizgimiz Üstadımız’ın çizgisidir. Bu çizgi, hakikî adalete, meşverete, hak ve hukuka dayanan bir çizgidir. Biz insan karşısında devleti önceleyen bir anlayışın, ferdin hukukunu kısıtlayan bir anlayışın yanında olmadık, darbelerin ve darbe uygulamalarının karşısında olduk” diyordu.
DİZİ-6: Ahmet Dursun
Fotoğraf: Yeni Asya - Arşiv
“Bazı arkadaşlarımızın darbenin yanında yer aldığını söylüyorsunuz. Bediüzzaman’ın dersini alan hiç kimse darbenin yanında olmaz. Böyle bir şey yok. Yalnızca farklı değerlendirmeler var. Dinî gruplarımızdaki siyaset meselesine bakış açısındaki farklılık bazı ihtilâfları da beraberinde getirmiştir. Bazı arkadaşlarımız da bu darbeyi farklı algıladılar, bunlar darbenin yanında yer aldı görüntüsü ortaya çıktı. ”
Mehmet Kutlular, cemaati bölünmeye götüren bu derin fikir ayrılıklarına, daha sonrasında yaşanacak olaylara rağmen bilhassa ağabeylere karşı hürmetini muhafaza ediyor, diğer dinî gruplar aleyhinde de asla aleyhte konuşmuyordu. Kutlular’ın, çevresindekilere ve gazete çalışanlarına sürekli olarak ne olursa olsun Üstadın talebeleri hakkında aleyhte konuşmamaları, onlara hüsnü zanla bakmaları şeklindeki telkinleri bilinen bir gerçekti.
“Bizim çizgimiz Üstadımızın çizgisidir. Bu çizgi, hakikî adalete, meşverete, hak ve hukuka dayanan bir çizgidir. Biz insan karşısında devleti önceleyen bir anlayışın, ferdin hukukunu kısıtlayan bir anlayışın yanında olmadık, darbelerin ve darbe uygulamalarının karşısında olduk” diyen Kutlular darbeye karşı çıktığı gibi darbecileri hazırladığı 12 Eylül anayasasına karşı çıkmış, Yeni Asya cemaati 12 Eylül Anayasası’na karşı çıkan, anayasa ile ilgili yapılan referanduma “hayır” diyen tek dinî grup olarak siyaset tarihine geçmişti. Bu tavır, bugün bile tartışılan ve değiştirilmeye çalışılan bir Anayasa ile ilgili müthiş bir feraset örneği olarak sonraki yıllarda da anılacaktır.
Darbenin karşısında yer alan, darbeci uygulamaları reddeden bir tavır, 12 Eylül anayasasına “Hayır” deyiş… Darbeciler açısından elbette bunun bir bedeli olacaktır.
İhtilâlcilerin Teklifini Neden Reddetti?
Mehmet Kutlular’a göre 1980 sonrasında derin devlet, dinî gruplarla temas kurmak ihtiyacını hissetmiştir. Dinî gruplar Türkiye’nin bir gerçeğidir ve onlarla beraber çalışmak gerekecektir. Kutlulara göre amaç onları devletle-sistemle; başka bir deyişle Kemalizm’le barıştırmaktı. Darbeyi yapanlar bu amaçla görevlendirdikleri insanlar aracılığı ile cemaatlerin ileri gelenleriyle temas kurarlar. Aynı amaçla Türkiye’nin en güçlü dinî hareketlerinden biri olan Nurculuğun temsilcisi olarak gördüğü Mehmet Kutlular’a da gelirler. Darbe konseyi tarafından görevlendirilen bir albay Kutlular’a bazı tekliflerle geldiğini, bunları kabul ettikleri takdirde kendilerini ihya edeceklerini, devlet imkânlarını emirlerine tahsis edeceklerini iletir ve şartlarını şöyle sıralar:
Beyazıt’ta olduğu gibi toplu yapılan Risale-i Nur derslerini kaldırmak, Atatürk aleyhindeki konuşmalardan ve yazılardan vazgeçmek, yurtdışındaki Süleymancılara ve Millî Görüşçülere karşı birlikte çalışmak…
Kabul edildiği takdirde devletin bütün imkânlarından faydalanmayı, güce yaslanmayı, maddî anlamda bütün sıkıntıların ortadan kaldırılacağı, bir çokları açısından hiç de fena olmayan bir teklifti bu…
Bu teklifler karşısında ruhunda fırtınalar kopan Kutlular sükûnetle cevap verir.
“Biz Risale-i Nur derslerini kaldırmayız, asla kaldıramayız. Okuduğumuz eserler Kur’ân tefsiridir. Siz gelir yakalar, götürürsünüz, biz çıktığımız zaman yine kaldığımız yerden başlarız.
Bediüzzaman’a ve bize reva görülen bütün zulüm ve haksızlıkların Atatürkçülük ve Kemalizm adına yapıldığına inanıyoruz.
Siz, Süleymancılara ve Millî görüşçülere dindar oldukları için kızıyorsunuz, karşısınız. Onlar ise bizim Müslüman kardeşlerimizdir. Kendimizi onlara karşı, size kullandırtmayız.”
Binlerce insanın hapse tıkıldığı, onlarcasının idam edildiği, sivil toplum alanlarının daraltıldığı, bir çok grubun tehdit edildiği, kovuşturmaya tabi tutulduğu, hukukun askıya alındığı bir darbe ortamında ortaya konulan bu cesur tavır, yalnızca dinî grupların hukukunu korumakla kalmıyor, dâvâ sahibi bir yüreğin duruşunu da sergiliyordu. Bilhassa son madde, Müslümanların birbirlerine nasıl bakmaları, farklı hizmet tarzlarına sahip olsalar da birbirlerine nasıl yaklaşmaları gerektiğini göstermesi açısından tarihî bir anekdot olarak zihinlere kazınacaktı. Bu tavır aynı zamanda Risale-i Nur ahlâk ve terbiyesinin de en güzel bir örneği olarak hatırlanacaktı.
Böyle bir dönemde böyle bir karşı duruşun, darbeci anlayışa geçit vermeyen tavrın ve cesur cevapların elbette bir bedeli olacaktır. Zaten Nurculuk tarihi, hak, hukuk, hürriyet ve adalet uğruna verilen mücadelenin bedelleri değil miydi?
Hürriyetçi oluşun bedeli
“Biz demokrasinin, hak ve hürriyetlerin yanında yerimizi aldık. Onların tekliflerini geri çevirince bize bedel ödetmek istediler” diyen Mehmet Kutlular ve Yeni Asya için zor günler başlayacaktır. Önce, Yeni Asya 470 gün kapatılır. Bu Türk basın tarihinin en uzun hukuksuz ve keyfi kapatma süresidir, gazetecilik tarihimizin adeta yüz karasıdır. Ancak Risale-i Nur hizmetlerinde pes etmek, vazgeçmek gibi bir anlayış asla söz konusu değildir. Her türlü takibata rağmen Kutlular ve ekibi cemaatin desteği ile önce Yeni Nesil gazetesini çıkarır, fakat o da kapatılır. Daha sonra ise Tasvir çıkartılır. Darbeciler adeta nefes aldırmamaktadır. Köprü Dergisi dahi kapatılır. Adeta bir kovalamaca yaşanır. Gazetelerin biri kapanır, diğeri açılır… En nihayetinde Yeni Asya tekrar basılma hakkına kavuşacaktır.
Ancak, Türkiye 12 Eylül’ün her alanda yaptığı tahribatı asla silemeyecektir. Bu dönemde toplumun her kesimi korkutulmuş, hukuk askıya alınmış, demokratik siyasetin önü kesilmiş, Demokratlara siyasî yasaklar getirilerek siyaset yapmaları engellenmiş, birçok vatansever insan ya korkutulmuş ya da küstürülmüştür. Darbenin yol açtığı ahlâkî tahribatın sınırlarını ölçmek zordu. Bilhassa başta Kenan Evren olmak üzere, darbecilerin dinî değerleri tahribat noktasındaki çalışmaları, Türkiye’nin yerleşik dinî gelenek ve adetlerinin yerle bir edilmesi, rüşvet ve yolsuzluğun yaygınlaştırılması, müstehcen yayınlarla yapılan tahribatlar, YÖK gibi uygulamalarla üniversitelerin kontrol altında tutulması, Türkiye’de yıllarca çatışma konusu olacak Başörtü yasaklarının başlatılması… toplumun her kesiminde yıkım denebilecek tarzda sarsıntılara yol açmış, Türkiye demokrasisi büyük zarar görmüştü. Böyle durumlarda kimsesizlerin sesi olabilecek, yaralı vicdanların feryatlarını duyuracak, hakkın hatırını her şeyin üstünde tutacak, korkusuz yüreklere ihtiyaç, kısılamayan seslere ihtiyaç vardı.
Yeni Asya o sesti. Risale-i Nur’un şahsı manevisine yaslanan, Bediüzzaman’ın çizgisini, Asr-ı Saadetin sarsılmaz Kur’ânî prensiplerini günümüze taşıyan cesur ses… Müsbet iman hizmeti her halükârda devam ettirilecekti. Mehmet Kutlular için de başka bir varlık gayesi söz konusu olamazdı.
Yeni Asya’nın devlete bakış açısı da çok net bir şekilde Kutlular tarafından dile getiriliyordu:
“Devletimizi severiz, ordumuzu Peygamber ocağı olarak görürüz. Müsbet hareket ilkesi çerçevesinde devletimizin yanlışlarını dile getirir, onun milletin hizmetine girmesi gerektiğini söyleriz.
Bizim için devlet hizmetkârdır. Devlet milletine zulmedemez. Bediüzzaman Hazretleri istibdat uygulamaları ve ferdin hukukunu nazara almayan devletçi yaklaşımlar karşısında hep mertçesine, erkekçesine durmuştur. En zalim hükümdarlara, istibdat rejiminin maşalarına zerre kadar taviz vermemiştir. Ona göre padişah da olsa zulmeden hayduttur. Bediüzzaman hukuku padişahın, her şeyin üstünde tutmuştur.
Bizim duruşumuz devletçilik değildir. Biz hak ve hukuk noktasında ferdin hukukunu savunuruz, hürriyeti savunuruz. Hürriyet olsa nemelâzımcılık olmaz. İnsanlar kendi hürriyetlerine, başkalarının hürriyetlerine, toplumun hürriyetine sahip çıksa cemiyet hayatı daha düzenli, daha rahat olur.”
-DEVAM EDECEK-