"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asli vazife, fertlerin imanla kabre girmelerini sağlamak

04 Mart 2019, Pazartesi
Aslî vazife olarak fertlerin imanla kabre girmelerini sağlamaya çalışmak, insan merkezli, demokrasiyi bir adalet ve fazilet rejimi olarak gören siyaset anlayışına sahip çıkmak gibi temel prensiplere yaslanan Nurculuk, günlük Yeni Asya ile bu fikirlerini duyuruyordu.

DİZİ-4: Ahmet Dursun

***

Devletin Nurculuğa Bakışı

Osmanlı’nın yıkılışı ile birlikte kurulan modern Türkiye Cumhuriyeti o günün kurucu iradesi tarafından dinsizlik olarak algılanan ve uygulanan bir laiklik anlayışı ile ırkçılığa varan bir ulus devlet anlayışı üzerinde şekilleniyordu. Bediüzzaman’ın Birinci Meclis’te yaptığı konuşmasındaki temel çağrı “Şu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek” şeklindeydi. Bu ‘sağlamlık’ Osmanlı’nın bakiyesi olarak kurulan yeni devletin tarihî misyonuna ve değerlerine sahip çıkmak, mukaddesatı korumak, şeair-i İslâmiyeyi muhafaza etmek, İttihad-ı İslâm’ın önünü açacak icraatları gerçekleştirmek olarak anlaşılmalıydı. Ancak öyle olmadı. Kurucu irade İslâmî şeair başta olmak üzere adeta bütün mukaddesata karşı olumsuz bir tavır içindeydi. İnkılâplarla belirginleşen bu durumun devam ettirilmesi için Bediüzzaman gibi muhalif görülen unsurların susturulması gerekiyordu. Bediüzzaman’ın sürgün ve hapislerle geçen çileli hayatının sebebi buydu. Bu anlayış hiçbir zaman terk edilemedi ve Bediüzzaman’ın kurucusu olduğu Nur hareketi devletin ‘irtica’ olarak nitelediği tehdidin her zaman ilk sıralarında yer aldı. Bediüzzaman’ın hapisler ve işkencelerle dolu çileli hayatının sebebi ‘irtica’ torbasına sokulan, Şeair-i İslâmiyeyi ihya ve iman hakikatlerini neşretme gayretiydi. Çekilen çile ve ıztıraplar Bediüzzaman’ın vefatından sonra talebelerinin ve takipçilerinin de hayat tarzı haline gelecekti. Türkiye bir türlü normalleşemiyor, devletin inançlı kesimlerle çatışması her sahada devam ediyordu.

Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yıllar her alanda rahatlamanın yaşandığı, inançların rahatça seslendirildiği ve yaşandığı yıllar olacaktı. Ezanın aslına çevrilmesi gibi icraatlar millet nezdinde büyük teveccühe sebep olmuş, İslâm âlemiyle kurulan ilişkiler gelecek adına ümitleri yeşertmişti. Bediüzzaman’ın da desteklediği Demokratlar millet-devlet kaynaşmasını büyük ölçüde sağlamıştı. Ancak bu bahar günleri uzun sürmeyecek, Menderes ve arkadaşlarının idamıyla sonuçlanan bir askerî darbe ile sona erecekti. Bediüzzaman’ın vefatından az sonra meydana gelen darbe bütün demokratik kazanımları yok ediyor, sadece Nur Talebeleri değil, bütün İslâmî kesimler için zor günler başlıyordu. İhtilâlcilerin kini Bediüzzaman’ı Urfa’daki mezarından adeta kaçırarak bilinmeyen bir yere defnedecek kadar akıl ve vicdan dışıydı. Bu kinin sebebi, Kemalizmin devletin bütün imkânlarına ve gücüne rağmen Barla’da nisyana mahkûm edilmek istenen, hapis ve işkencelerle susturulmaya çalışılan Bediüzzaman Said Nursî’nin fikirleri karşısında mağlûp olmasıydı.

Nurculukla Mücadele Komitesi

1960’ta gerçekleştirilen askerî darbenin oluşturduğu kaotik ortam Türkiye’nin yalnızca demokrasisini baltalamakla kalmıyor, İslâmî hareketleri de ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. 1960 ihtilâli sonrası kurulan ‘Nurculukla Mücadele Komitesi’ bunun bariz bir göstergesiydi. Bu komite dönemin ünlü ilahiyatçı ve akademisyenlerini kullanarak Nurculuk aleyhinde konferanslar verdiriyordu. Üstadın talebeleri dâvâlarını savunma imkânlarından yoksundu. Risale-i Nur hakikatlerini yayımlayacak, saldırılar karşısında fikren karşılık verecek neşriyat imkânları yoktu. Zübeyir Gündüzalp’in “Lahana yaprağı kadar da olsa, bir gazetemiz olsa” temennisi bu ihtiyaca binaendi. Günlük bir gazete bu ihtiyacı sağlayabilirdi. Zülfikar, İttihad gibi denemelerden sonra Yeni Asya, tam da böyle bir hizmeti ifa için kurulacaktı. Gazete Risale-i Nur’un temel prensiplerini şiar edinecek, Risale-i Nur çerçevesinden meseleleri değerlendirecek, cemaatin ittihadına vesile olacak, Risale-i Nur aleyhindeki yayınlara cevap verecekti. Gazeteyi kuran ağabeyler, gazetenin başına Mehmet Kutlular’ı getirir. Mehmet Kutlular bu görevin ifade ettiği anlamın çok iyi farkında olarak bu hizmeti hakkıyla yerine getirecek özelliklere sahipti.

Mehmet Kutlular’a Yeni Asya Gazetesi’nin imtiyaz sahibi görevi verilmesi ona Yeni Asya’nın aynı zamanda bir cemaati temsil etmesinden dolayı önemli sorumluluklar yüklüyordu. Bundan sonra bürokrasiden siyasete, cemaatlerden farklı sivil toplum hareketlerine kadar Nurculuk ve Yeni Asya ile ilgili konularda ilk muhatap Mehmet Kutlular oluyordu. Mehmet Kutlular da bu ağır sorumluluğun farkında olarak Risale-i Nur’un her alandaki prensiplerine harfiyen uyuyor, gazetenin ve cemaatin hukukunu her şartta muhafazaya çalışıyor, meşveret ve cemaat gibi kavramların zarar görmemesine bilhassa özen gösteriyordu.

Cemaatler ve tarikatlar zaten tehdit altındaydı. Bin yıllık İslâmî-irfanî geleneğin yapı taşları olan bu kurumlar seküler yaklaşımlarla oluşturulan cumhuriyet idaresi tarafından tehdit olarak görülüyor, bilhassa ihtilâl dönemlerinde dinî gruplar tarassut altında tutularak faaliyet alanları daraltılıyor ya da yasaklanıyordu.

Oysa Bediüzzaman Said Nursî “zaman cemaat zamanıdır” diyerek hükmünü koyuyor, ehli dalâletin cemaatler suretinde ehli imana taarruz ettiklerini belirterek onlara karşılık verebilmenin yine cemaatler gibi birlikler oluşturarak mümkün olabileceğini söylüyordu.

Nurculuk bu sosyolojik gerçeğin bir tezahürü olarak Yeni Türkiye’nin en önemli dinî hareketi olarak tarihteki yerini alacaktı. Allah rızası için iman ve Kur’ân hizmetinde bulunmak, iktidarı ele geçirerek dine hizmet ederiz anlayışının dışında kalmak, aslî vazife olarak fertlerin imanla kabre girmelerini sağlamaya çalışmak, siyaseten Demokratlara dayanak noktası olmak, insan merkezli, insanı önceleyen, demokrasiyi bir adalet ve fazilet rejimi olarak gören siyaset anlayışına sahip çıkmak gibi temel prensiplere yaslanan Nurculuk, günlük Yeni Asya ile bu fikirlerini duyuruyor, aynı zamanda Türkiye’de diğer cemaatlere karşı girişilen haksız ve olumsuz tavırlara da karşı çıkarak bütün dinî grupların hukukunu muhafaza etmek gibi bir misyonu da üstleniyordu. Mehmet Kutlular’ın 12 Eylül darbesi sonrası Darbe Konseyi’nin diğer cemaatlere karşı birlikte çalışma teklifini reddedişi bunun en bariz ispatı olacaktı.

Zübeyir Gündüzalp’in Vefatı

Mehmet Kutlular’ın “Hizmet açısından Hz. Ömer gibiydi” dediği, Risale-i Nur hizmetlerinin temel direklerinden biri olan, sadâkat timsali, Bediüzzaman’ın “Kâinata değişmem” dediği, Yeni Asya’nın banisi, beyni Zübeyir Gündüzalp’in vefatı cemaat içinde bir sarsıntı meydana getirse de Kutlular’ın meşvereti ön plana çıkaran, bütün kararları meşveret ile aldırmaya yönelik kararlılığı ve uygulamaları hizmetin devamlılığını sağlayacaktı. Hizmette ortaya çıkan problemler karşısında bir paratoner vazifesi gören Zübeyir Gündüzalp’in vefatı Mehmet Kutlular’ın sorumluluğunu katlayacaktı. Ancak o bir vazife adamıydı. O da rahle-i tedrisinden geçtiği Zübeyir Gündüzalp gibi sadâkat timsaliydi. Dünya bir yana Risale-i Nur hakikatlerine sadâkat ve hizmet bir yana…

Bediüzzaman’ın vefatından sonra Zübeyir Gündüzalp’in varlığı cemaat içi fikir ayrılıklarının ileri düzeye taşınmasını engelliyordu. Gündüzalp’in ağırlığı, feraset ve cesareti cemaat içinde çıkarılmak istenen fitne ve çekişmelerin de önüne geçiyor, Bediüzzaman’ın diğer talebeleri de bir çok meseleyi Gündüzalp’in varlığı ile aşıyordu.

Gündüzalp’in vefatından sonra baş gösteren birçok ayrılık hareketi sonrasında; Nurculuğu tehdit olarak gören mihrakların cemaat üzerinde fitne çıkarma teşebbüslerini engellemek, bu noktalarda uyanık olmak, cemaatin varlığını devam ettirmek kaderin Kutlular’a biçtiği rollerden bazılarıydı.

Nitekim Mehmet Kutlular, sadece Nur cemaati üzerinde değil, Türkiye’de dinî gruplar üzerinde oynanan bütün oyunların farkında olarak sürekli tetikte olacak, Yeni Asya’yı da hem cemaatinin hem de diğer dinî grupların menfaatlerini koruyacak bir konumda tutacaktı.

-DEVAM EDECEK-

Okunma Sayısı: 10155
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı